21 Kasım 2008 Cuma

İYİ BİR KOCA OLMANIZ İÇİN ÖNERİLER

2. Gazetelerde rasladığımız çarpıcı evlilik ve aile yaşamına ilişkin çarpıcı haberlere bazen burada sizlere aktarıyoruz. Yine çok yürek acıtan, yorumunu kendisinde bulunduran bir haber daha. Kocalara önerilerimiz için iyi bir içerik taşıyor ve kocaları olarak eşlerimiz üzerindeki yetkilerimizi (?) sorgulamamıza yardımcı oluyor.
Mutlaka pek çok koca bu haberi okuduğunda yürekleri acıyacak, olayı cahilce ve insanlık dışı olarak bulacaklar. "Ben asla böyle bir koca değilim. Asla böyle birşey yapmam..." diyecektir. Mutlaka doğrudur. Siz bu haberdeki koca gibi değilsiniz ve onun davrandığı gibi asla davranmazsınız. Ancak, acaba siz de kıskanç bir koca mısınız? Sizin kıskançlığınız eşinizi nasıl sınırlandırıyor? Lütfen bu haberi okuyun ve sorular üzerine düşünün.

E-mail aracılığıyla (kalkandelenler@gmail.com) veya SMS aracılıyla (0532- 392 1997) bize kendi kıskançlığınız veya eşinizin kıskançlığı hakkında yazın.

"Kocası izinsiz bakkala gitti diye öldürdü
Şanlıurfa'da garip mi garip bir cinayet!

Üç eşli Müslüm Bakır, nikahsız yaşadığı 24 yaşındaki iki çocuğunun annesi ve üç aylık hamile Aysel Çadır’ı, izinsiz bakkala gittiği için kıskanıp öldürdü.

ŞANLIURFA’NIN Ceylanpınar İlçesi’nde, evinde öldürülmüş olarak bulunan 3 aylık hamile 24 yaşındaki Aysel Çadır’ın annesi Hülya Çadır, kızının bakkala gittiği için ’kıskançlık krizine’ giren nikahsız eşi 40 yaşındaki Müslüm Bakır tarafından öldürüldüğünü iddia etti. İlçe merkezindeki Adana Mahallesi’nde geçen pazar günü meydana gelen olayda, polisi arayan biri resmi nikahlı 3 eşi bulunan Müslüm Bakır, birlikte yaşadığı 2 çocuk annesi Aysel Çadır’ı evde ölü olarak bulduğunu bildirdi. Olay yerine gelen polis, çelişkili ifade veren Müslüm Bakır’ı gözaltına aldı. Bakır, eve geldiğinde eşini öldürülmüş halde bulduğunu iddia etti ve “Düşmanlarımız öldürmüştür” dedi ancak tutuklandı.

Annesi: Kurtar beni demişti

Kızının ölümüne inanmayan 49 yaşındaki 5 çocuk annesi Hülya Çadır, taziye evinde sinir krizi geçirerek yüzünü tırnakla parçalayıp kanlar içersinde bıraktı. Hülya Çadır, “Ben çalışmak için İstanbul’a gitmiştim. Kızım gizlice beni telefondan arayarak, anne kocam ve kardeşleri beni sürekli dövüp tehdit ediyorlar. Kafama silah dayıyorlar. Ona ’Git derdini karakola anlat’ dedim. ’Anne ben dışarıya çıkamıyorum. Yardım edin’ diyordu. Ben de ona ’Kızım namustur, 2 çocuğun var. İdare et’ tavsiyesinde bulundum. Eşinin kendisini niye dövdüğünü sorduğumda bana bakkala gittiğini, sonra eşinin bunu öğrenince kıskançlık krizine girdiğini söyledi” diye konuştu.
"
Vatan Gazetesi

20 Kasım 2008 Perşembe

ARKADAŞLIK TACİZİ

Bir genç bayan okulda samimi olduğu karşı cinsten birisinin evine gidip gelmektedir. Gençlerin ilişkisi gayet masumdur. Bir araya geldiklerinde ders çalışırlar. Birbirlerine arkadaşlarından bahsederler. Genellikle de evde birileri bulunur.
Sonra bir gün genç kız aynı arkadaş tarafından yine evde beraber ders çalışmaya çağrılır. Genç kız tereddüt etmeden kabul eder. Eve gittiğinde evde kendilerinden başka kimsenin olmadığını fark eder. Biraz rahatsızlık duysa da arkadaşının teşvik edici ve rahatlatıcı sözlerinden sonra rahatlar ve konuşulduğu gibi ders çalışmaya başlarlar.
Bir süre sora genç erkek konuyu değiştirmeye okuldaki diğer kişilerden bahsetmeye başlar. Kız da bunlara cevaplar verir. Sonra sevgiye, aşka dönüşür konuşma. Bu yavaş ve yumuşak geçiş genç kızı tedirgin etmez. Aralarındaki samimiyete güvenmektedir çünkü. Sonra genç erkek kendisinden ve bu genç bayana olan ilgisinden ve sevgisinden bahseder. Genç kız şaşırmıştır, paniklemiştir ve arkadaşını kaybetmek istememektedir. Onun kalbini kırmadan arkadaş olarak kalmak istediğini ve ona karşı aynı duyguları beslemediğini anlatmaya çalışır.
Ama genç erkek duygusallıktan ilerisini yapmak, onu öpmek ister. Sonra kendini kaybedip kızın istememesine ve direnmesine aldırmadan ona zorla sahip olur.
Çocuklarımız daha ileri yaşlara geldiklerinde ve arkadaşlarının evlerine ders çalışmaya veya onlarla gece kalmalarına vb katıldığı zaman anne babalar olarak gözlerimizi açmamız ve onları olası tehlikelere karşı korumamız gerekir.
Cinsel taciz sık karşılaşılan bir konu. Ancak pek çok sebeple açığa çıkmıyor ve üstü kapatılıyor. Öncelikle aile bunun çevrede duyulmasını istemiyor. Böyle olursa toplumda kızlarına karşı bir tepkinin olabileceğini ve kızlarına bakışın değişeceğinden korkuyorlar. Kızları şimdi diğer erkekler tarafından da kullanılmaya açık bir hale gelebiliyor. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi cinsel ilişki-taciz durumlarında açık bir taciz olsa bile kadın tarafından da bir hata olduğu düşünülüyor. Yani kız veya kadın bir şekilde erkeği davet ediyor veya kapı açıyor. Dolayısıyla aileler kızlarının başına gelenin bilinmesi durumunda pek çok kişinin çocuklarına bu gözle bakmasından korkuyor ve olayı saklamayı daha uygun buluyor.
Bu yaklaşım tarzında bir miktar haklılık bulmamak elde değil. Özellikle okula veya işe giden, topluma katılmak zorunda olan bayanların kendi durumlarını olabildiğince toplumdan saklamaları ve aile içinde tutmaları doğru. Ama olanı tamamen saklama, sanki olmamış gibi davranmaya çalışma da doğru değil.
Gizli kalmalarının bir diğer nedeni de, gazetelerde ve televizyonlarda son zamanlarda sık sık gördüğümüz şekliyle, özellikle kız ailesi tarafından namus davası haline getirilip genç kızın ölüm riski altında kalabilmesidir.
Genç kızlarınızı başta anlattığımız hikayedeki gibi zor durumda kalmamaları için neler yapabileceğimiz üzerinde durmak istiyoruz bugün.
Öncelikle bazı rakamlar vermek isteriz.
• Tanıdık biri tarafından tacize uğrama olasılığı tanımadığı birinde uğrama olasılığından 4 kat daha fazladır.
• Her 1000 bayandan 13’ü cinsel olarak tacize uğramaktadır. Bunların arasından en sık tacize uğrayan yaş gurubu 16-24 yaş gurubudur. Bu yaş gurubundan bir bayanın tacize uğrama riski 4 kat daha fazladır.
• 14-17 yaş arasında tecavüze uğrayanların %40 tanıdıkları tarafından taciz edilmektedirler.

Önce pek çok sebepten kızlar tacize uğradıklarında bunu kendi ailelerine açmak istemiyorlar. Neden?

• Kendilerini de bir miktar suçladıkları için aileleri tarafından yargılanmak, suçlanmak istemedikleri için veya onları üzmemek için bunu anlatmıyorlar. Yayılmaması ve ailenin toplum içindeki durumlarının zor duruma düşmemesi için de saklanabilir taciz. Genç tacizi çok yakın arkadaşlarıyla veya güvendikleriyle birlikte geçiştirmeye çalışıyor.
• Bazen genç kız kimseye ve özellikle de ailesine anlatamıyor çünkü tacizi gerçekleştiren kişi tarafından keskin bir şekilde tehdit ediliyor. Bu tehdit kendisine veya aile üyelerine zarar vermek, herkese söyleyip kendisini ve bütün aileyi toplumda zor durumda bırakmak üzerine olabiliyor.
• Tacize uğrayan tacizci tarafında bu olayın sorumlusu olduğu konusunda ikna ediliyor. Bu şekilde kişinin başkalarına gidip anlatması engellenmeye çalışılıyor.
• Öte yandan gençler iç dünyalarında olanları, özellikle de utandıkları konuları çevrelerindekilere anlatma konusunda ağır davranırlar ki bu onların yaşları gereği çok doğal karşılanması gerekir.
Bütün bunları göz önüne aldığımızda gencin etrafında bulunan kişilerin, ebeveyn, aile üyeleri, öğretmen vs tacizin belirtilerini bilmeleri ve belirtilere karşı duyarlı olmaları gereklidir.

Tecavüzün belirtileri-işaretleri nelerdir?

• Bedensel olarak kişi yürümede veya özgürce hareket etmede zorlanabilir.
• Bedenlerinde gözle görülebilen morluklar, izler vb görülebilir.
• Daha önce öyle davranmazken siz yanınızdayken soyunmakta veya giyinmekten kaçınmaya başlar. Çıplak olmaktan veya görünmekten aşırı derece çekinebilir.
• Okul başarısında birden bire büyük bir düşüş, öğretmenlerinden bu konuda şikayet alabilirsiniz. Okula gitmeyi istememe, evde kalmak konusunda ısrar etme, hastalık bahane etme gibi sebeplerle okul aksatılabilir.
• Geceleri kabus görmek, haykırarak veya ağlayarak uyanmak bazen yatağını ıslatmak vs görülebilir.
• İştahta birden bir değişim olabilir. Buna bağlı olarak hızlı kilo alma veya kaybı görülebilir.
• Cinsellikle ilgili daha öncesinde rastlanmayan, alışık olmadığınız şekilde veya bilgilerle cinsellik hakkında konuşabilir.
• Cinsel yolla bulaşan bir hastalık ortaya çıkabilir.
• İntihar teşebbüsü de tecavüze uğrayanlar için var olan bir belirti ve ristir.
• Anlaşılamaz, normal olmayan bir saldırganlık veya öfke hali sergilenebilir. Bu sebeple ilişkilerinde ani bozulmalar olur.
• Evden kaçabilir.
• Kendi içine kapanır, sessizce ağlar veya arkadaşıyla saatlerce içeride sizden gizlemeye çalışarak konuşmaya çalışır.

Çocuklarınız, gençlerinizi cinsel tacizden / tecavüzden korumak için şu önerilerde bulunacağız.


• Öncelikli olarak, anne-babalığınızı gözden geçirmenizi tavsiye ederiz. Eğer çocuklarınızdan uzak duruyorsanız, onların hayatlarına günlük yaşamlarına dahil olmuyorsanız bunu yapmaya başlamanızı tavsiye ederiz. Çocuklarınızın günlük yaşamlarında neler yaptıklarıyla, boş zamanlarında uğraştıklarıyla, zaman geçirdikleri arkadaşlarıyla ilgilenmeniz, bilmeniz önemlidir. Eğer okula yürüyerek gidiyorsa bazen onunla beraber okula gidin veya onun okuldan siz alın. Bu zamanda çevresindeki insanları gözlemleyin, onlarla ilişkilerine bakın. Onlarla tanışın vs. Arada sırada öğretmenini ziyaret edip durumu hakkında, onu rahatsız eden şeylerin olup olmadığı hakkında bilgi alın. Kişisel olarak tanımadığınız aileler ve arkadaşlarıyla uzun zamanlar geçirmesine fırsat vermeyin, önce onlarla tanışın.
• Çocuklarınız gençlerinizi yakından gözlemleyin. Davranışlarındaki ani değişimleri dikkate alın, önemseyin. Görünüşünde, alışkanlıklarında değişimlerin olduğunda bunları es geçmeyin.
• Çocuklarınıza kendilerine uygunsuz bir şekilde yaklaşıldığında veya davranıldığında bunu sizlere anlatmaları konusunda konuşun. Yetişkinlere saygılı davranmaları ama gerektiğinde hayır demeyi onlara öğretin. Çevrelerinde bir yanlışlık gördüklerinde bunu önemseyip uygun birisiyle paylaşmayı telkin edin.
Eğer çocuğunuz genciniz tacize uğramışsa nasıl davranmalısınız?
• Onlara inanmalısınız. Onların hikayesini kabul etmelisiniz ve onlara inandığınız göstermelisiniz.
• Size her şeyi anlatmalarını beklemeyin. Bazı şeyleri hala anlatmayabilirler. Onlara zaman tanıyın.
• Onları yardım almaya teşvik edin ama zorlamayın.
• Bu olayda onları suçlamayın. Onların mağdur olduklarını unutmayın.

PORNOGRAFİ VE BEYNE ETKİSİ

Pornografinin belki de hiç duymadığınız bir etkisinde bahsetmek istiyorum sizlere bugün. Bu yazının cevap vereceği soru: Pornografi beyni etkiler mi? Ya da pornografi beyni nasıl etkiler?
Bu konuda The Guardian gazetesinde 2005 yılında çıkan ve bir doktor olan Judith Reisman ile yapılan reportajında onun bulgularından ve sözlerinde aktarmak istiyorum sizlere. Yazının orijinalini bu sayfanın sonundaki link aracılığıyla İngilizce olarak okuyabilirsiniz.
Dr Reisman’a göre ponografi beyni etkilemektedir. Onun deyimiyle pornografi kişinin beynini fiziksel olarak yıpratmakta ve onları bir porno-zombi haline dönüştürmektedir. Pornografi beyinde uyuşturucu bağımlılığı etkisi yapan ve testesteron, oksitoksin, dopamin ve seretonin hormonlarının harmanlanmış bir şekilde açığa çıkmasını sağlayan bir “eretotoxin” dir. Bu kelimeyi daha önce duymamış olabilirsiniz. Erotik ve zehirleyici anlamına gelen toxin kelimelerinin birleşimiyle oluşturulmuş bir sözcük. Cinsel aktivitelerle birlikte beyinde açığa çıkan ve kişinin hayatına zararlı etkisi olan maddelerin birleşimine verilen bir isim.
Kişinin özellikle internet ortamında pornografiyle ilgilenmesi (kısa zamanda çok farklı sayıda imajla karşılaşılabilmesi, kişinin birde fazla duyularıyla birlikte katılabildiği vs için) yeni uyuşturucu türü olarak tanımlanmaktadır. Sadece bağımlığa yol açmamakta ama aynı zamanda kendi kendini tatmin gibi daha kişisel ve nispeten az zararlı bir eylemden cinsel fonksiyon sorunlarına ve çocuk tacizciliği, kadınlardan nefret etmeye kadar çok ciddi sorunlara neden olmaktadır.
Yine araştırmacılara göre pornografi bağımlılarının düzelmeleri kokain bağımlılarının düzelmelerinden daha zor olmaktadır. Çünkü kokain ve diğer fiziksel maddeler bünyeden bir süre sonra temizlenmektekiler ama pornografik imajlar (sesler, görüntüler vs.) beyine yerleşmektedir ve kalmaktadırlar.
Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi almak için:
http://www.wired.com/science/discoveries/news/2004/11/65772
http://www.guardian.co.uk/science/2005/jul/14/farout

İYİ BİR KOCA OLMANIZ İÇİN ÖNERİLER

1. Sağlığınıza ve nasıl göründüğünüze dikkat edin.
Bir koca olarak fiziksel olarak kendinize dikkat ettiğinizde, kilonuza, nasıl giyindiğinize, nasıl göründüğünüze kendinizi ve eşinizi sevdiğiniz mesajını vermiş olursunuz. Eşinizin sizi siz olduğunuz için sevmesini, görüntünüzden dolayı sevmemesini isteseniz bile kendinize nasıl baktığınız sizin içte nasıl bir insan olduğunuzu ve kendinizi ve eşiniz de dahil olmak üzere dış dünyayı nasıl gördüğünüze işaret etmektedir. Aynı zamanda sağlığımıza da dikkat etmek aynı zamanda bir koca olarak ne kadar daha eşimizle birlikte olacağımızı ve yaşayacağımızı da etkileyecektir.
Sağlığımıza ve dış görünüşümüze bakmanın birden çok önemli sebebi vardır. Bazılarını sizlere hatırlatalım.
• Sağlıklı olmanız ve kendinizi iyi hissetmeniz ilişkinize bir koca olarak katkınızı artıracaktır.
• Bakımlı ve kendisiyle ilgilenen birisi olarak görünmeniz, dış görünüşünüze dikkat etmeniz eşinizin size karşı olan duygularının da daha olumlu olmasına yardımcı olacaktır.
• Yatak ilişkisi de dahil olmak üzere bir koca olarak kendinize, kilonuza, nasıl göründüğünüze dikkat ettiğinizde ilişkiniz bundan yapıcı bir şekilde etkilenecektir.
• Günümüzde pek çok evli bayan evlerinin dışında bir iş yerinde çalışmaktadır. Büyük ihtimalle çevresinde başka erkekler olmaktadır. Sizin bakımlı, sağlıklı bir koca olmanız, başkalarının eşinize uygun olmayan ilgilerini azaltacak dolayısıyla ilişkiniz daha az risk altında olacaktır.
• Bir başka önemli sebep de kendinize bakmanız ve kendiniz hakkında iyi hissetmeniz kendinize güvenin daha iyi olmasını verim ve başarınızın da artmasına neden olacaktır.

Kendiniz için neler yapabilirsiniz?

Uykunuza dikkat edin.
Bir koca olarak eşiniz ve kendiniz için uykularınıza önem vermeniz gerekir. Düzenli olarak yeteri kadar uyku uyuyor olmalısınız ki performansınızı en iyi şekilde kendinizin ve eşinizin iyiliği için kullanabilesiniz. Yeteri kadar uyumadığınızda gergin olursunuz, hassaslaşırsınız, düşünme hızınız ve performansınız yavaşlar, ve duygusal olarak kırılgan olursunuz.

Yediklerinize dikkat edin.
Daha iyi bir koca olmanızda yemek alışkanlıklarız, neler yediğiniz çok önemlidir. Daha iyi görünen ve her alanda performans gösteren bir koca olmak için yediklerinize dikkat edin.

Spor yapın.
Sadece cinsel hayatınızın bile daha iyi olması için spor yapmanızı öneririz. Bir spor merkezine düzenli bir biçimde gidecek imkana sahip olamasanız bile yürümeyi ve koşmayı deneyin.

Sağlığınıza dikkat edin.
Hastalıklar için önlem alın. Sağlığınıza dikkat etmek ve gerekli tedbirleri ve kontrolleri yaptırmak ailenize vereceğiniz en güzel hediyelerden birisidir. Daha az hasta olursanız bu ailenize olumlu etkileyecektir. Ailenizden gelen kronik bir hastalık varsa, şeker, kanser, kalp sorunları, mide vs, kendinize bakmanız ve gerekli rutin kontrolleri yaptırmaktan kaçınmamanız gerekir. Aksi halde eşinizin başlangıçta her evlilik için dilenen “bir yastıkta kocayın” sözünü yaşamamasına neden olmuş, ilişkinizin uzunluğunu baltalamış olabilirsiniz .

Temizliğinize ve bakımınıza dikkat edin.
Saç, sakal, diş bakımı, tırnak, cilt bakımınıza dikkat etmenizi öneririz. Bu konularda dikkatli olmak ve gerekli hassaslığı göstermek için zengin olmanız değil dikkatli ve hassas olmanız önemlidir. Bu alanlarda temiz ve bakımlı olmamız çevremize nasıl duygular vereceğimizi de yönlendirecektir. Ter kokusu, saç sakal birbirine karışık bir durumda umursamazca yaşamak çevremizdeki insanların bizim gözümüzde kendilerini değersiz ve önemsiz görmelerine neden olabilir. Özellikle eşimizin bizim ona değer vermediğimizi ve önemsemediğimizi düşünürse bu hiç de iyi olmaz.

Giyinişimize dikkat edin.
Giyinişimizle çekici görünmek, şık ve temiz olmak önemlidir. Bize yakışan kıyafetler, yakışan renkler aramamız ve onları giyinmemiz evliliğimizi de iyi etkileyecektir.

Sizlere sadece yardımcı olmak amacıyla evliliğinizi ve eşinizle olan ilişkinizi genel olarak daha iyi olmasına yardımcı olacak bazı önerilerde bulunduk. Bunların dışında siz de eşinizle olan ilişkinizi göz önünde bulundurarak hangi alanlarda dikkatli olunması gerektiğini biliyorsunuzdur.

Sizi aynı zamanda bizim belirttiğimiz bu noktalarda hangi noktada olduğunuzu fark etmeye ve kendinizi geliştirmeye teşvik etmek istiyoruz. Yukarıda belirttiğimiz bu noktalarda neredesiniz? Bunu kendinizi Çok İyi, İyi, Orta, Fena Sayılmaz veya Kötü gibi bir cetvel üzerinde kendinizi değerlendirerek bulabilirsiniz. Aynı zamanda bahsettiğimiz bu alanlarda nerede olduğunuzu eşinizin fikrini alarak da belirleyebilirsiniz. Bir kez iyi veya zayıf olduğunuz alanları öğrendikten sonra bütün iş kendiniz nasıl geliştirebileceğinizi düşünmeye sizin durumunuza uygun pratik yolları bulmaya kalıyor. Eminiz eşiniz sizin gelişmenize katkıda bulunmak için can atacaktır. Bu da sizin işinizi daha da kolaylaştıracak ve zevkli kılacaktır.

17 Kasım 2008 Pazartesi

Şimdi bizlere e-mail veya SMS aracılığıyla sorularınızı ve yorumlarınızı ulaştırabilirsiniz.
E-mail adresimiz: kalkandelenler@gmail.com
SMSleriniz için numaramız: +90- 532 392 1997

15 Ekim 2008 Çarşamba

BİR ACI HABER VE ?

İşte Radikal Gazetesi’nde 15/10/2008 okuduğum haber. Bu sayfada evlilik ve aile ile ilgili konulara değindiğimiz için bu haberi de sizlerle paylaşmak istedim. Haber toplum, aile ve bireylerin yaşamından bugünlerde daha az duyduğumuz ama bizim için gerçek olan bir kareden haykırıyor gibi. Gözlerimizi açmamız, eğitmemiz eğitilmemiz için. Haberin üzerine yorum yapmayı gereksiz buldum. Haberin kendisi bana yetti zaten.
“15 yaşında evlendirildi, gelin gittiği evden bakire değil diye gönderildi, av tüfeğiyle evinde canına kıydı
KAHRAMANMARAŞ’ta 15 yaşında evlendirilen F. K., eşi tarafından bakire olmadığı iddiasıyla gönderildiği evinde av tüfeğiyle canına kıydı.
Merkeze bağlı Sa. Köyü’nde oturan F. K., 12 Ekim pazar günü, aynı köyde oturan dozer operatörü 25 yaşındaki İ. A. ile evlendirildi. Köyde düğün yapıldı, ancak, kızın yaşının küçük oluşu nedeniyle resmi nikah kıyılmadı. İ. K., dün sabah ailesine eşinin bakire olmadığını söyledi, ailesinin de isteğiyle onu babaevine gönderdi. Evinde ailesinin de tepkisiyle karşılaşan, ancak, ağlayarak daha önce kimseyle ilişkisi olmadığını anlatan F. K., dün gece ev halkı uyuduğu sırada babasına ait ruhsatlı av tüfeğini karnına dayayıp, tetiğe bastı. Silah sesine uyanan anne ve babası, kızlarının kanlar içindeki cesedini buldu.
F. K.’nın cenazesi, Kahramanmaraş Devlet Hastanesi’ndeki otopsinin ardından ailesine teslim edilip, köydeki mezarlıkta toprağa verildi. Savcılık kayıtlarında intihar olarak geçilen olayla ilgili soruşturma sürüyor. (dha)”

YAS ÇEKMEK (2)

4. Yas tutan birisi neler hisseder? Gelecekte neler beklemeliyim? Acım ne zaman azalır?
Yas bir süreçtir. Süreç zamana yayılan aşamalar zincirine işaret eder. Bu zincirin uzunluğu vefat eden kişinin yakınlığına, ilişkiye bağlıdır. Sokaktaki bir yabancının hissedecekleri ve süreç ile çok yakın olan birisinin hissedecekleri ve sürecin uzunluğu farklı olacaktır.
İlk olarak şok durumu yaşanır. Kişilerin ölüme hazırlıkları şokun büyüklüğünü etkileyecektir. Uzun dönemli bir hastalık ve tedaviyle beraber yavaş yavaş gelen ölümlere kişiler daha hazır hissedebilirler. Bu da şokun etkisini azaltır. Ama askere gönderdikleri çocuklarının veya eşlerinin veya sabah işe veya okula uğurladıkları yakınlarının bir anda öldüğünü duyan kişiler için şok daha derin olacaktır.
Şok sonrasında bir inkar dönemi, kabullenememe ve reddetme dönemi olur. Herkes de aynı şeyin olmasını beklemek doğru değildir. Bazıları için bu dönem vefat eden kişinin ölüm öncesi durumu, hazırlıklılık vs ye bağlı olarak değişebilir. İnkarda kişi sanki ölmemiş, biraz sonra gelecekmiş, sabah uyandığında evde olacakmış gibi gelir. Bu kişinin o anda içinde yaşadığı gerçekmiş gibidir. Duydukları ve yaşadıkları bir rüyaymış gibi gelebilir. Ve uyandığında her şey bitecektir. Kapı çaldığında her şey eskiye dönecekmiş gibi gelebilir.
Daha sonra öfke ve hassaslık olabilir. Kişi ölümle birlikte zaten bir miktar daha hassaslaşmış ve eleştirisel olmuştur. Komşuların konuşmaları, insanların normale dönmelerini kabul etmek zor gelir. Kendileri acı çekerken başkalarının kendi dünyalarında yaşıyor olmaları, yemeleri-içmeleri,eğlenmeleri anlaşılamaz. Bu sonraları insanlara karşı kızgınlığa yol açabilir. Neden cenazeye gelmediler? Gerçek dostlar, arkadaşlar kimler? Vs gibi sorular sıkça sorulur. Arkadaşlıklar gösterilen ilgi ve yakınlığa göre gözden geçirilirler. Öfke, kızgınlık ve eleştiri bolca görülebilir.
Bunlar kişiyi depresyona yönlendirebilir. Hayatın anlamsızlığı, boşluğu, gereksizliğiyle birlikte isteksizlik, kopmak, yalnızlık arzusu artabilir.
Sonra kabullenmek, yeni yaşama adapte olmak adım adım gelişir.

5. Eşim yasımın artık bitmesi gerektiğini söylüyor. Yas ne kadar sürer? Bu benim elimde mi?
Bütün bu sürecin ne kadar süreceği kişiden kişiye değişir. Yakın birisinin kaybından normale dönüş genelolarak 18 ile 24 ay arasında değişebilir. Bazı durumlarda kişinin yakınlığına bağlı olarak daha da uzunsürebilir.
Yasın süresinin tam olarak kişinin elinde olduğunu söylemek yanlış olur. Kişi ne kadar istese de, gayret etse de bu süreyi olması gereken sürenin altına indiremez. Bunu kolaylaştıran koşullar oluşabilir. Yada kişiler kendi duygu ve düşüncelerini yani yaslarını inkar etmeye yönelebilirler. Ama bu durumda daha sonra farklı bir şekilde sorun onların önüne gelecektir.
Dolayısıyla yas sürecini anlamak, aşamaların farkında olmak ve oluruna bırakmak en iyi olanıdır. Kişilerin baskı yapmaması, ne hissetmesi ve ne yapması gerektiği konusunda bir yönlendirmede bulunmadan önce sağduyulu olması iyi olur.
Bu yazı ile ilgili eleştirilerinizi, kendi yorum sorularını bize yazabilirsiniz. Bunun için bloga yorum bırakabilirsiniz veya evlivemutlu@yahoo.com.tr adresinden bize ulaşabilirsiniz. A

9 Ekim 2008 Perşembe

YAS ÇEKMEK

Yakın hissedilen birisinin kaybı ve sonrasında oluşan derin üzüntü haline yas diyoruz. Bugün bu konuya değinmeyi istedim. Hem ailemde bir yakının kaybetmem sebebiyle hem de bunun sonucunda gördüklerim üzerinde bir düzeltme yapma gerekliliğini hissettiğim için. Bunu bazı sorular sorarak ve cevaplayarak yapmaya çalışacağım.

1. Bazen çıldıracakmışım gibi geliyor. Geceleri uyanıyorum ve annemin görüntüsü gözümün önüne geliyor. Ne yaparsam yapayım gözümün önünden gitmiyor. Delirmekten korkuyorum. Bu olabilir mi?

Yas insanın yaşayabileceği en ağır hallerden bir tanesi. Sadece duygu değil, düşüncelerin ve bedeninin de etkilendiği doğal olarak insanı her alanda etkileyen yoğun bir hale işaret ediyor. Özellikle kaybın arkasından birkaç gün kaybedilen kişiyle ilgili görüntülerin zihni doldurması çok normal. Bu imajlar (sesler, görüntüler, kokular vs) daha sonra da zihnimizi meşgul etmeye devam edeceklerdir mutlaka. Bazılarını hayatımız boyunca zihnimizde tutacağız. Bu imajların bazıları güzel anları işaret ederken bazıları da hoş olmayan anları hatırlatacaktır. Ancak kaybın (ölümün) arkasından özellikle ilk dönemlerde (günler, bazen haftalar, daha nadir olarak da aylar) boyunca kişiyi etkileyecektir.

Kişi bunları kontrol edemediği zaman, istemediği zamanlarda, gece yarısı uyandığında, işinin ortasında bunlarla karşılaştığında, özellikle de kontrol dışı gibi göründükleri için çok rahatsızlık duyabilirler. Bu onları çıldırma, delirme korkusu verebilir.

Bu şok tepkisinin bir parçasıdır. Uzunluğu kişiden kişiye, kaybın yakınlığına ve kişi için anlamlığına bağlı olarak değişir. Bir rakamla ömrü belirlemek zordur ama 1 ayla 6 ay arasında değişebilir.

2. İnsanlar hemen onun (kaybedilen kişi) odasını eşyalarını dağıtmamızı, bunun sevap olduğunu söylüyorlar. Ama bunu yapmak istemiyorum.

Kültür olarak (Batı karışımı Ortadoğu kültürü İslam’ın ve Cumhuriyet’in etkisiyle) yasla doğru bir şekilde başa çıktığımızı söyleyemem. Yanlış baktığımız noktalardan bir tanesi de kaybedilen kişinin hayatımızdaki yerinin ne olması. Hala zihinsel, duygusal ve ruhsal olarak kişiyle yaşantımız olacak. Bu biraz sanal bir alemde yaşamak gibi. Onu hala duyuyoruz gibi, konuşuyormuş gibi, hayatımızın bir parçasıymış gibi gelecek. Bunu reddetmek, inkar etmek yerine kişiye hak ettiği yerin ve önemi hayatımızda vermeye devam edebiliriz. Onun eşyasını, odasını bir süre tutmak, bırakmamak, dağıtmamak normal. Ama bunun uzun bir süre olmaması, onun yokluğunun kabulü ve hayatımızın yeniden düzenlenmesi de önemli. Bazı şeyleri anı olarak tutmak, saklamak sorun olmamalı. Ama bunlarda tamamen duygusal olmamak ama sağduyumuzu da dinlemek doğru olur.

Eşyaları tutmak isteyen, saklamak isteyen insanlara karşı saygılı olma olgunluğunu göstermeliyiz. Onlara yardımcı olmanın en iyi yolu onlarla birlikte onların acısını paylaşmaktır, onlara her şeyde akıl vermek değil. Rahat olup şeyleri zamana bırakmak, insanların bunu yapmaya hazır hale gelmesini beklemek ve onları bir şeylere iteklemek yerine onları takip etmek daha yardımcı olacaktır.

3. Arkadaşlarım ilaç (sakinleştirici) almamı öneriyorlar. Daha kolay olurmuş, doğru mu?

Bedensel acının ilaçlarla denetlenebileceğine inanıldığı gibi yasın da ilaçlarla kontrol edilebileceği düşünülür. İlaçlar kontrol etmezler, bastırırlar. Yasta bastırmak süreci uzatmak, ertelemek demektir. Kişi kendisine zarar verecek bir noktaya gelirse, yaşamına bir engel oluşturacak düzeyde olursa (günlerce uykusuz, yemeden ve içmeden, kendisine ve çevredekilere zarar verecek davranışların içindeyse) bir doktorun öneriyle ilaçlar kullanılabilir. Ama bunun dışında ilaca başvurulmasını önermiyorum.


4 Eylül 2008 Perşembe

PARA VE EVLİLİK

Olumsuz ekonomik durum evliliklerde en çok gerginliğe sebep olan konuların başında gelmektedir. Çiftler yaşadıkları stresle birbirlerinden uzaklaşabilir ve birbirlerini sorunlarda yeterince etkin davranmadıkları gerekçesiyle suçlayabilirler. Bu da aradaki gerginliği ve soğukluğu daha da artırabilir.
Kültür olarak para harcama, paramızı doğru kullanma, biriktirme gibi konularda ne yazık ki yeterince bilinçli değiliz. Bu sebeple olsa gerek tutumluluk ve savurganlık bize kazanılmış alışkanlıklar değil ama kişilik özellikleri gibi gelirler. Tabi ki kişiliğimizin para harcama ve paraya bakışımızı bir miktar şekillendiriyor olması anlaşılabilir ama bir kişinin tutumluluğunu veya savurganlığını tamamen kişiliğe bağlı tutmak da doğru bir yaklaşım değildir.
Kişiler çocukluklarında edindikleri para kullanma alışkanlıklarını yetişkinliklerinde de sürdürebilirler. Bu sebeple anne babaların çocuklarını para kullanma alışkanlığı kazandırma sorumluluğuna sahip çıkmaları önemlidir. Bu noktada söylemek isterim ki parayı kullanma alışkanlığı öğretmek paranın varlığı veya yokluğuyla ilgili değildir. Yani fakir olabilirsiniz ama hala çocuğunuza parayı nasıl kullanması gerektiğini öğretebilirsiniz. Bunu yapmanın en iyi yolu kendinizin onların önünde iyi bir örnek olarak durmanızdır.
Konumuz evlilikti... Büyürken para harcama disiplini edinmemiş kişiler evliliklerinde disiplinsizliklerini sürdürebilirler. Bu parayı doğru zamanda ve doğru şeyler için harcamak anlamına gelmez sadece ama geleceği düşünerek ve görerek hareket etmek anlamına da gelir. Yani yatırım yapmak, biriktirmek vs gibi. Ama genel olarak görülen şey kişilerin disiplilinkleri değil ama çoğu zaman açıkça kendini belli eden gereksiz, yersiz, zamansız harcamalardır. Bunun en büyük örneği herhalde kredi kartlarıdır. Pek çok insanın kredi kartı borcu vardır mutlaka. Ama pek çok kişi geriye dönüp baktığında gereksiz, yersiz yani disiplinsiz hareket ettiğini kabul edecektir.
Ekonomik sorunlar evliliklerde en çok tartışma konusu olmaktadır. Dolayısıyla para harcama disiplinine sahip olmayan bireylerin kuracakları veya kurdukları evlilikler sorun ve boşanma riski yüksek evlilikler olacaklardır.
Para harcama disiplini öğrenilebilir. Bilincin ön planda olması gereken, çaba gerektiren bir süreçtir. 3-5 ayda çok rahat bir şekilde öğrenilebilir ve sonrasında sürdürülebilir.
Önümüzdeki bir veya iki yazıda bu konuya değineceğiz.

ALDATILMA VE ALDATILMA KORKUSU ÜZERİNE

Dün akşam bayanların ağırlıkta olduğu bir yemeğe katılmıştım. Oradan buradan konuştuktan sonra konu erkeklerin eşlerini aldatmalarına geldi. Evli olan bayanlardan bir tanesi eşinin kendisini aldatmadığını ama onun kendisine söylediğine göre bütün arkadaşlarının eşlerini aldattıklarını ve eşini aldatmayan kişinin bir aptal olduğunu söylediklerini söyledi. Yani kocasının arkadaşları gelip kocasına eşini aldatmasını öneriyorlardı. Bir bayan bunu söylerken bekar olan bir başka bayan ise bu sözleri onayladı ve "Tabiki! Hiç bir erkeğe güvenilemez!" dedi. Bir anda bütün gözlerin bir erkek olarak bana döndüğünü fark ettim.
Bu durumda ne söylenebilir ki? 13 yıldır evliyim ve eşimi aldatmadım. Erkeklerin bu şekilde görülmeleri, daha doğrusu bazı kocaların yaptıklarıyla hem eşlerine zarar vermeleri hem de bekarlar da dahil olmak üzere insanların gözünde erkekleri ve evlilikleri küçük düşürmeleri ve bütün bunlara ek olarak erkeklerin diğer erkekleri de eşlerini aldatmaları aksinin aptallık olduğunu söylemeleri ve arkadaşlarını aldatma için kışkırtmaları kabul edilemez. Acı! Neresinden tutulsa da kirli olan bir düşünüş.
Ne yazıkki yaşadığımız dünyada aldatma ve bunu bir erdem sayma gitgide daha da popüler oluyor gibi. Bunda sadece erkekleri suçlamak ne kadar doğru... O da farklı bir konu. Çünkü eşlerini aldatan erkekler bunu bir bayanla yapıyorlar. Yani aldatmak hem erkeğin ama hem de kadının aktif olarak katıldığı bir eylem.
Bekar bayanların etraflarındaki bu gibi eşlerine sadık olmayan erkeklerin hikayelerini dinleyerek evliliklere bakışlarının iyileşebileceğini sanmıyorum. Aksine bu örnekler onların kendilerine uzun vadede zarar verecek önyargılar oluşturmalarına ve buna körü körüne inanmalarına neden olabileceğini düşünüyorum. Bu şekilde düşünmek bir bayanın erkeklere bakışında olumsuz olmasına, önüne çıkan masum erkeklere bile ön yargıyla bakmasına ve bütün hayatı boyunca bekar kalmasına veya eşiyle kuşku/şüphe içinde bir hayat sürdürmesine neden olabilir.
Özellikle bekar olan bayanlara hatırlatmak istiyorum ki: dünya üzerinde hiç bir kötülük sadece erkekler veya sadece kadınlar tarafından yapılmıyor. Günah diye bir ruhsal kirliliğe inanıyorsanız -ki bu durumda günahı tanımlayan bir tanrıya da inanıyor olmalısınızdır- hiç bir günah sadece bir cins, renk veya gurup tarafından işlenmez. Başka bir deyişle dünya üzerindeki hiç bir insanın kötülüğe, yanlışlığa, acı vermeye, üzmeye karşı bağışıklığı yoktur.
Aldatma her yönüyle sağlıklı evlilik ilişkisine vurulan darbedir, sebebi ne olursa olsun? Kim yaparsa da yapsın ve hangi sebebe dayanarak yaparsa yapsın doğru değildir? Kişiler bir davranışı yerine getirirken haklı olabilirler. Ama haklı olmak demek her zaman doğru olmak demek değildir. Evlilikte de ve yaşamın bütününde de doğru olmak haklı olmaktan önce gelir ve gelmelidir. Dolayısıyla bir kişininin eşini aldatması ne kadar haklı gerekçelere dayansa da bile asla doğru olamaz.
Bir erkek olarak çevremde onlarca tane asla eşini aldatmamış ve aldatması çok düşük ihtimal olan kişi tanıyorum. Aynı şekilde pek çok da kadın biliyorum. Onların değer yargıları haklılık arkasında değil doğruluk arkasında gitmektedir. Haklılıklarına değil doğruluklarına odaklanmaktadırlar.
Siz bir bekarsanız ve evlendiğinizde eşinizin sizi aldatabileceğinden korkuyorsanız haklısınız... Eşiniz gerçekten sizi aldatabilir. Ama bunu asla yapmayabilir de. Ben hala dünya üzerindeki evliliklerde, ülkemiz de dahil, çoğunluğun asla eşlerini aldatmadığını ve aldatmayacağına da inanıyorum. Bu dün böyleydi, bugün böyle ve yarın da böyle kalmaya devam edecek diye inanıyorum. Dolayısıyla bekarları teşvik etmek istiyorum.
Dikkat edin ama korkmayın!
Bunun yanı sıra çevrenizde olumsuz örneklerle karşılaştığınız bunu genellememeye çalışın. Çevrenizdeki insanların size verdikleri olumsuzlukları, hislerdeki ve düşüncedeki olumsuzluklar bile olsa, olumlu olanları vererek karşılayın. Onlar erkeklerin veya kadınların kötü olduklarından bahsediyorlarsa siz aslında iyilerin de olduklarından baksedin.
Arkadaş çevrenizi gözden geçirin. Sizi bekarlıkları veya evlilikleriyle bekar kalmaya teşvik ediyor olmasınlar. Kötü bir evliliği olan bir bayan diğer bayanları evlilikten kaçınmaya teşvik ediyor olabileceği gibi daha önce bir kaçtane olumsuz deneyim yaşamış birisi de sizi erkeklerden (veya bayanlardan) uzak kalmak için teşvik ediyor olabilir. Bu arkadaşlık ilişkilerinin alternatiflerine de sahip olmanız sizin için iyi olur.
İhtiyatlı olun ama kaçmayın!
Yakında tekrar görüşmek üzere...

14 Temmuz 2008 Pazartesi

ÇOCUKLARIMIZ VE CİNSELLİK

Vatan gazetesinde yayınlanan bu haberi sizlerle paylaşmak istedim.
Haber şöyle: " Porno film izlemek pahalıya patladı

İki çocuk annesi Y.K. eşini çocuklarının yanında porno film izlerken yakaladı ve...
ESKİŞEHİR’de iki çocuk annesi Yadigar Yurt ile eşi Ömer Yurt arasında porno film izleme meselesinden tartışma çıktı.
Yadigar Yurt, evde çocuklarının yanında porno filmler izlemekle suçladığı kocasını bıçakla hafif yaraladı. İhbar üzerine olay yerine giden polisler karı kocayı ekip otosuyla Eskişehir Devlet Hastanesi’ne götürdü. Acil serviste tedavisi ayakta yapılan Ömer Kurt daha sonra taburcu edildi."

Pek çok gazetede yayınlanan bu haberi siz de görmüşşünüzdür. Haber kısa ve bize pek de detay vermiyor. Ama yine de önemli bir gerçeklere işaret ediyor. Ben bugün sadece bir yönüne değineceğim: Pornografi, evlilikler ve çocuklar.

Gazetenin iddiasına göre adam evinde çocuklarının önünde açık saçık filimler izliyormuş. Neresinden baksanız yanlışlıklarla dolu. Pornografinin bir kişi üzerinde etkisine daha önceki yazılarımızda değinmiştim. Ponografi kişiyi çok yönlü olarak etkilemekte. Sosyal, duygusal, düşünsel , bedensel ve ruhsal (yaratıcıyla ilişkisi açısından) olarak yavaş yavaş ama derinden etkilemektedir. Bu etki asla ve asla yapıcı değildir ama yıkıcıdır.

Habere göre çocuklarda bu izlenilenlere şahit oldular. Adamın tutkusunun ne kadar yıkıcı olduğuna açıkça işaret ediyor. Çocuklarımız çok küçükken onların normal kontrollerini yapan bir doktor arkadaşımızın söylediğini hatırlıyorum. “Çocuklarınızın önünde iç çamaşırlarınızla bile dolaşmayın,” diyordu arkadaşımız. “Erken yaşlarda cinsellikle tanışmak çocuklarda derin travmalara neden olur”.

Bu arkadaşın söylediklerini çok ciddiye aldım. Onun sözlerini asla gericilik veya dindarlık olarak yorumlamadım. Bir tıp adamının bilimsel bir gerçeği dile getirmesi olarak gördüm, saygı duydum ve uyguladım.

Cinsellik hayatımızın doğal bir parçasıdır. Kabul edelim veya etmeyelim bizim çocuklarımız da bir gün cinsellikle karşılaşacaklardır. Ama bunun en sağlıklı bir şekilde olması önemlidir. Onların açık filimler veya resimler izlemeleri asla sağlıklı bir başlangıç değildir. Yukarıdaki ailenin yaşadığı deneyimde eminim çocuklar büyük bir travma geçirmişlerdir ve mutlaka ciddi yardım almaları gerekir.

Eğer evli iseniz ve çocuklarınız varsa size önerim şu:

  • Onları açık içerikli sözlü, görüntülü, sesli veya resimli materyallerden uzak tutun. Evinizde böyle şeyler bulunduruyorsanız bunlardan bir an önce kurtulun.
  • Eğer eşinizle cinsel hayatınızda bir sorun olduğunu düşünüyorsanız bunu size faydalı olmayan yollarla çözmeye çalışmak yerine bir profesyonel yardım almayı deneyim.
  • Çocuklarınızın arkadaşlarıyla birlikteyken onlarla neler yaptığına, nelerden konuştuklarına, nelere ilgi duyduklarına dikkat edin. Çünkü pek çok çocuk açık içerikli materyallere internette veya değil kendi yakın arkadaş gurubundan birisinin yönlendirmesiyle ulaşmaktadır.
  • Çocuklarınızın cinsel bir deneyim (internet, bir şeye şahit olma, taciz, vs.) yaşadıysa ona yardımcı olmanız önemlidir. Bunu nasıl yapacağınızı bilemeyebilirsiniz. Bir profesyonelle görüşüm onun önerilerini izleyebilirsiniz.
  • Çocuklarınıza açık olun. Onların sizlerle konuşmalarına açık olun ve onlara bunun için fırsat verin. Özellikle cinsellikle ilgili konular açıldığın konunun üstüne kapatmayın ama onların anlayacağı bir dilde bilmeleri gerektiği kadarıyla bilgilendirin.
  • Onları var olabilecek tehlikeler konusunda uyarın ve sizinle konuşmaları için teşvik edin.
  • Onlarla zaman geçirin. Onların sorunlarıyla ilgilenin, yardım edin, beraber eğlenceli şeyler yapın, onları geliştirecek faliyetlerde onlarla birlikte olun ve onları teşvik edin. Sevginizi göstermekten çekinmeyin.

9 Haziran 2008 Pazartesi

ÇOCUKLARIMIZ VE "YOĞUNLUĞUMUZ"

Aşağıda bir gazete haberini sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.
"Annesinin acısına dayanamadı; kendini astı!

Kansere yenik düşen anne ve dedesinin acısına dayanamayan çocuk çareyi ölümde buldu
DHA


Lancaster bölgesinde dedesi ve annesini 8 ay arayla kaybeden Joshua Aldred odasında kendisini asarken onu bulan anneannesi hemen hastaneye kaldırılmasını sağladı. Ancak, Joshua Alfred yaşama döndürülemedi.
Küçük Joshua'nın dedesi, Temmuz 2007'de prostat kanserine yenik düşmüş, annesi 42 yaşındaki Sarah, 8 ay sonra vücudunu saran meme kanseri nedeniyle kurtarılamamıştı. Dünyası yıkılan Joshua'nın evde ve okulda yine de mutlu olmaya çalıştığını söyleyen babası, "Joshua, annesini çok özlüyor ve sıklıkla ondan bahsediyordu. Okul hayatında bir değişiklik görmedik, genelde mutlu bir çocuktu" diye konuştu."


Yukarıdaki gazette haberi, çocukların da çevrelerinde olan ve bitene ne kadar duyarlı olduğunu gösteriyor. Özellikle ailedeki öneli kişilerin kayıbı/ölümleri onlarda da büyük acıya sebep oluyor. Büyükler genel olarak başkaları tarafından teselli edilip iç dünyalarında olanları dışarıya daha kolay çıkarma şansına sahip oluyorlar. Ama çocuklar, herkes büyüklere odaklandığı için veya büyükler tamamen merkezde oldukları için, ihmal edilip yalnıl bırakılabiliyorlar.

Yukarıda anlatılan olay çok trajik. Ama bu kadar uç bir örnek olması bizim gözlerimizin daha kolay açılmasına neden olabilir. Anne-babalar yukarıdaki gibi hayatlarında önemli ve değerli kişileri kaybetmedikleri zamanlarda bile, örneğin gelen misafirler, iş hayatındaki yoğunluk, sosyal hayattaki uzun veya sonu gelmeyen aktiviteler sebebi ile çocuklarını ihmal edebiliyorlar. Anne-baba kendi dünyalarına o kadar yoğunlaşmış olabilirler ki çocuklarının seviyesinde ne olup bittiğinin farkında bile olamayabilirler.

Özellikle meşgul bir hayat düzeniniz varsa, veya son zamanlarda farklı nedenlerle sürekli dikkatiniz ailenizin dışına yöneldiyse belki yavaşlayıp, soluklanıp çocuklarınızın içinde neler olup bittiğine göz atmanız iyi olur. Onlarla zaman geçirmeniz, beraber hiç kimsenin olmadığı ortamlar oluşturarak aile birliliğini ve sevgisini yeniden onlara hatırlatmanızda fayda var.

Kimbilir, belki bütün hayatınızı yeniden sizin için gerçekten önemli olaması gereken şeyler etrafında kurma zamanınız gelmiştir. Çünkü, biliyoruz ki, insanlar önceliklerini ne kadar iyi bilirlerse bilsinler zaman zaman onlar üzerinde tekrar düşünüp, onları gerçekten ön planda tutup tutmadıklarını gözden geçirmeleri gereklidir. Aksi halde önceliklerimiz artık önceliklerimiz olmayabilir ama biz bunun farkında bile olmayabiliriz.

Yukarıdaki gazetenin verdiği haber çocuklarını ihmal eden bir aile hakkında değil elbette. En azından bunu haberde okumuyoruz. Ama bu haber en azından bizim kendi hayatımıza bakmamızı, çocuklarımızı görmemizi / onların farkına varmamızı sağlayacak kadar dokunaklı. Bu sebeple belki ihtiyacı olanları uyandırabilir diye düşündüm.

26 Mayıs 2008 Pazartesi

KÜRTAJ (3)

Kürtajın Etkisi

Kürtajı bir doğum kontrol yöntemi olarak görmek ve istenmeyen bir gebelik anında kürtaja başvurmak ne fiziksel olarak nede psikolojik olarak sağlıklı bir yoldur. Biraz sonra da değinileceği gibi kürtaj bireyleri bedensel, düşünsel, sosyal ve duygusal olarak olumsuz etkilemektedir. Tabi ki mutlaka göz önünde bulundurulması gereken yön ise kürtajın ahlaki/ruhsal/moral boyutudur. İnsan sosyal, biyolojik ve fiziksel bir varlık olduğu kadar aynı zamanda din bilim açısından ruhsal bir varlıktır da. Kişiler ruhsal (var olan yaratıcı Tanrı’nın bakışı ve bu bakışın kürtaj yaptırana etkisi) olarak da kürtajın etkisinde kalırlar. Günümüzde kürtajı bu boyutla değerlendirmek çoğunluk tarafından dar kafalılık, gericilik olarak yorumlansa bile biz (bu suçlamaları da göze alarak) kürtajın ruhsal yönüne ilerleyen yazılarımızda özellikle değineceğiz.

Bazı bayanlar kürtajla birlikte bir rahatlama yaşamakla birlikte pek çok bayan da duygusal sorunlar yaşamaktadırlar. Bir araştırmanın verilerine göre kürtaj yaptıran kadınların yüzde 47,3'ü sonrasında çok büyük bir pişmanlık yaşarlarken yüzde 36'sı daha iyi hissetmektedirler. Geri kalan bölüm duygularından emin değil.

Çoğunluğun yaşadığı pişmanlık kişilerde depresyon, gece kabusları, ilişkilerde sorunların ortaya çıkmasını tetiklemektedir. Yani, kürtaj olan bayanların çoğunluğu depresyon, kaygı bozuklukları, uykusuzluk, durdurulamayan ağlama nöbetleri, umutsuzluk, aşırı hassaslık, ve konsantrasyon bozuklukları yaşamaktadırlar. Bu sorunların sonucu olarak kişiler arası ilişkilerde de açığa çıkan zorlanmalar ve sorunlar kürtajın normal sonucu olarak göze çarpmaktadır. Özellikle gizli bir şekilde yapılan kürtaj durumlarında kişi çevrenin yardım ve desteğinden de mahrum olduğu için sorunlar daha derin ve yoğun şekilde açığa çıkmaktadır.

Bazı bayanlar kürtaj sonrası ortaya çıkan belirtileri sadece bir süre gösterirlerken pek çoğu bunları uzunca bir süre hatta kalıcı bir şekilde göstermektedirler. Kalıcı bir şekilde gösterilen bu rahatsızlıklar klinik depresyon, anksiyete bozuklukları, madde bağımlılığı, yeme bozuklukları, cinsel sorunlar gibi rahatsızlıklardır. Kürtaj yaptırmadan önce bu sorunları yaşayan bayanların kürtajla birlikte sorunlarında artma ve yoğunlaşma olduğu görülmektedir.

Ancak uzun dönemli psikolojik ve psikiyatrik tedavinin gerektiren bu sorunların yanı sıra bebek ve çocuklardan uzak durma, hamilelik korkusu veya hamilelikten kaçınma, veya tam tersine kaybedilen bebeğin yerini doldurmak amacıyla bir an önce hamile kalma arzusu ve çabası da görülebilmektedir. Aynı zamanda tekrarının kontrol edilemediği anılar veya kabuslarla da kendisini gösteren rahatsızlığa bütün olarak kürtaj sonrası sendromu (KSS) denmektedir.

İlgili Yazılar
Kürtajla ilgili bazı rakamlar
Kürtajın nedenleri

Kürtajla ilgili bize yazın

25 Mayıs 2008 Pazar

KÜRTAJ (2)

Kürtajın Nedenleri

Araştırma sonuçlarına göre kürtajların büyük bir bölümü hamileliğin 12 haftasından önce meydana gelmektedir. Hamileliğin 12. haftasından sonra meydana gelen kürtajların genel olarak tıbbi bir nedenle olduğu iddia edilmektedir. %52 oranındaki kürtaj hamileliğin 9. haftasından önce, %25’i 9-10. haftalarda, %12’si 11-12. haftalarda, %6’sı 13-15. haftalarda, %4’ü 16-20. haftalar arasında ve %1’i de 20. haftadan sonra yapılmakta.

Bazı durumlarda kürtajın bebekte veya annede var olan bir tıbbi sorun sonucu olarak ve mecburen yapıldığı düşünülürken veya tecavüz vakalarında ortaya çıkan gebeliği sona erdirmek için kullanılırken temel sebebin sosyal ve ekonomik olduğu göze çarpmaktadır. %75’i doğacak bebeğin iş, eğitim veya diğer sorumlulukları zorlayacağına inanılarak kürtaj olmaktadırlar. Aynı sayıda birey bir çocuk sahibi olmayı kaldıracak ekonomik durumlarının olmadığını iddia etmektedirler. %50’lik bölüm ise toplum baskısı, çocuğun aile düzenlerini bozacağı iddiasıyla kürtaj yaptırmaktadırlar.

Önümüzdeki Yazı KÜRTAJIN ETKİLERİ...

iLGİLİ DİĞER YAZILAR
Kürtajla İlgili Bazı Rakamlar
Kürtajın nedenleri
Kürtajla ilgili bize yazın


24 Mayıs 2008 Cumartesi

KÜRTAJ (1)

BAZI RAKAMLAR

Dünya sağlık örgütünün 2005 yılında yayınladığı rakamlara gore bugün dünyada her yıl yaklaşık 50 milyon bebek kürtaj sonucu ölüyor. Kürtaj sırasında sadece bebekler ölmüyor. Aynı zamanda bir günde 200'ün üzerinde kadın kürtaj sebebiyle ölüyor.

Türkiye'de durum çok farklı değil. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması'nın 2003 raporuna göre, Türkiye'deki her 100 gebelikten 15'i istenmediği için sonlandırılıyor. Ülkemizde kürtaj oranının diğer ülkelere nazaran hızla arttığı belirtilen raporda yaş gruplarına göre kürtaj olma oranları da veriliyor. Buna göre, kürtaj oranı 15-19 yaş grubunda yüzde 6, 20-24 yaş grubunda yüzde 7, 25-29 yaş grubunda yüzde 20, 30-34 yaş grubunda yüzde 27, 35-44 yaş grubunda yüzde 38 ve 45-49 yaş grubunda yüzde 42.

Ülkemiz için anlaşılması zor olan ve acı veren şey ise küçük yaşta hamile kalan ve bebekten kurtulmak isteyenlerin durumu. Doğal olarak alacakları tepkiden korktukları için bebeklerinden sessizce kurtulmak istiyorlar ve ebeveynlerinden habersiz olarak kısa zaman içinde kürtaj olup sonra evlerine dönebiliyorlar. Ülkemizde kürtaj yaşı en az 18. Ancak, duyumlara gore 14-15 yaşındaki kızlar yasadışı yollarla gizli bir şekilde kürtaj yaptırıyorlar. Ve bunların sayılarıyla ilgili tabi ki sağlıklı bir rakam bulmak neredeyse imkansız.

Başka bir araştırmanın verilerine göre ise kürtaj yaptıran kadınların yüzde 47,3'ü çok pişmanken yüzde 36'sı değil. Geri kalan kısmı da duygularından emin değil.

Bu rakamlar herhalde neden kürtaj konusunu dikkate aldığımızı ve üzerine eğilmek istediğimizi biraz anlatıyor.

Bebeklerin de yaşamaya hakları var. Her ne kadar bunu kendileri söyleyemese de…
Bu konuda yazmaya devam edeceğiz.
İlgili Yazılar

Kürtajla ilgili bazı rakamlar
Kürtajın nedenleri

Kürtajla ilgili bize yazın

19 Mayıs 2008 Pazartesi

KAYNANALARLA SORUNLU İLİŞKİLER

Aşağıda kaynanızla ilişkinizde size yardımcı olabilecek bazı temel ama basit öneriler var. Biliyoruz kötü bir ilişki kolay bir şekilde düzeltilemezler. Ama iyi niyetlilikten vazgeçmemek ve doğru olanlara odaklanmak ve onları yerine getirmek biraz uzun sürse bile olumsuz ilişkilerdeki zehirin akmasına ve iyilişmenin gelmesine kapıyı açar. Dar ama etkili bir yoldur bu.
  • Gülümseyin. Somurkan bir yüz hali gerginliği ve stresi tetikler. Ama güler yüz insanları rahatlatır ve stresi azaltır.
  • Konuşmadan veya yapmadan önce sözlerinizi veya davranışlarınızı tartın. "Bu şekilde yapmam veya konuşmam ona yardım eder mi yoksa kızdırır veya üzer mi?" diye düşünmek ilişkiyi daha da zor durumu getirecek durumları önceden engellemenize yardım edebilir.
  • Tartışma anlarında asla sesinizi yükseltmeyin. Sakin ve yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya dikkat edin. Bu hemen olmaz, zaman gereklidir. Ama kararlı olursanız bir süre sonra en zor zamanlarda bile sakin ve yumuşak kalabilirsiniz.
  • Yanlış yaptığınızda özür dileme konusunda hızlı davranın.
  • Kaynananızı diğer insanların önünde küçük düşürecek şeylerden kaçının. Onun arkasından bile olsa olumsuz bir şekilde konuşmayın.

16 Mayıs 2008 Cuma

ALDATMAYA FARKLI BİR BAKIŞ

Aldatmayı genellikle evlilik ilişkisine üçüncü şahısların katılması durumu olarak algılarız. Eşlerden birisinin bir başkasıyla cinsel olarak birlikte olması durumudur. Bu tanımlamaya tamamen katılmakla birlikte aldatmanın farklı bir yönüne değinmek isteriz bu yazıda.
Bize göre aldatma geniş anlamıyla eşlerin birbirlerine vermeleri gereken zamanı başka yerlerde kullanmalarıdır. Bu her şey olabilir, iş, arkadaşlar, bir futbol takımı, televizyondaki diziler, akrabalar-yakınlar vb. Eşimiz bize ihtiyaç duyarken biz onunla olmak yerine farklı yerlerde ve farklı kişilerleysek onu aldatıyoruz demektir.
Bunun pekçoklarının duymaya alıştığı bir tanımlama olmadığının farkındayız. Ama aslında eşimizle olmamız gerekirken başka yerlerde ve kişilerle zaman geçirdiğimizde eşlerinizin ne hissedeceklerini onlara sorarsanız, cevaplarından ne kadar da haklı olduğumuzu anlayacaksınız.
Onlara ihtiyaç duydukları bir zamanda eşlerinin başka şeylerle ilgilenmeleri kadınları veya erkekleri cinsel aldatmada olduğu kadar derinden etkilemese bile onları incittiği kesin. Bu durumdaki eşler kendilerini önemsiz, değer verilmemiş, sevilmemiş hissediyorlar. Eşleri gözünde önemlerini sorguluyorlar ve değerlerini hakkında kafalarında soru işaretleri oluşuyor.
Bir örnek vermek gerekirse: Yorgun bir iş gününün ardından eve geldiğinde önüne yemeği acele konulan ve konuşulmak ve ilgilenilmek yerine TV'deki bir diziye eşini kaptıran bir eş eşinin kendisine mi yoksa dizilere me daha çok önem verdiğini sorgulayabiliyor. Aynı şekilde maç tutkusu yüzünden haftanın birden fazla gününü eşinin ihtiyaçlarıyla ilgilenmek yerine TV karşısında geç saatlere kadar spor programları izleyerek geçiren bir koca eşini ihmal etmiş oluyor. Bu eşinin onun sadakatini sorgulamasına neden olabiliyor.
Evlendiğimiz zaman her durumda eşlerimizin bizim için en öncelikli kişiler olacakları sözünü vermiş oluyoruz. İşte onlar yerine farklı yerlerde veya farklı şeylerle harcadığımız zaman onlardan çalınmış zaman gibi. Onların hakkını farklı bir yerde/şekilde kullanmış oluyoruz. İşte bu yönüyle bu tip davranışları da aldatma katagorisinde değerlendiriyoruz.

KISKANÇLIĞIN ÇÖZÜMÜ 3

Sizlere güvenin nasıl bina edileceği üzerine yazmaya devam ediyoruz.

Güven açıklıkla, dürüstlük-şeffaflık ile bina edilir. Kişiler birbirlerine dürüst olmaları, duyguları, düşünceleri birbirleriyle paylaşmaları karşılıklı güveni artırırken gizlilik artıkça güven azalır. Kişiler eşlerinin kafalarında, kalplerinde ve kişisel hayatlarında geçenleri anladıklarını düşünmedikleri zaman, sırlar ve gizlilikler arttıkça eşlerine daha az güvenirler.

Dolayısıyla eşlerimizle dürüst ve açık olmak aklımızdaki ve yüreğimizdekileri paylaşmak ilişkimizde güveni artırır ve kıskançlığı azaltır.

Eşinizin size olan güveninin artması için bir araya geldiğinizde o size sormadan siz anlatın neler olup bittiğini. Gününüzün nasıl geçtiğini, nasıl olaylar yaşadığınızı, kimlerle ve nasıl zaman geçirdiğinizi, neler olduğunu eşinizle paylaşın. Planlarınız, düşünceleriniz hakkında daha size sorulmadan anlatın.

Eğer işiniz gereği evden uzaklaşmanız gerekiyorsa ve birkaç gün veya gece evinizden uzakta kalmak zorunda kalıyorsanız, özellikle de eşiniz sizi kıskanıyorsa, sık sık arayıp biraz yukarıda da sözünü ettiğimiz şekilde onunla konuşun ve bilgilendirin. Konuşmanız bittiğinde bir sonraki görüşme için de bilgi verin. Örneğin: “Şimdi bir toplantıya gireceğim. Ama toplantı bittiği zaman/ otele gittiğim zaman/ yada saat 8 de seni tekrar ararım.” deyin ve dediğinizi yapın.

Güven aynı zamanda istikrarla bina edilir. Söz verip sözünüzü tutarsanız, evinize belirli zamanlarlarda gelip belirli zamanlarda çıkarsanız, arkadaş-sosyal çevreniz çok sık değişmezse, gittiğiniz-görüştüğünüz çevreler çok sık değişmezse yani sosyal olarak, düşünsel ve duygusal olarak istikrarlı olursanız eşinizin size daha çok güvenmesini sağlarsınız. Sizinle ilgili kurgular ve senaryolar üretebileceği şekilde yaşarsanız, hayatınızda değişimler ve yenilikler çok olursa onun kuşkusunu artırırsınız. Kuşku kıskançlığı tetikler.

Aynı zamanda doğru ve iyi bir iletişim de güveni artırır. Göz göze bakmak, aynı zamanda el tutmak ve yumuşak bir ses tonuyla ve nazik sözcüklerle konuşmak güveni artırır. Kötü iletişim güvensizliği dolayısıyla da kıskançlığı artırır.

Şimdilik kıskançlık ve güven konusunda yazacaklarımız bu kadar. Ama sizden gelecek görüş, öneri ve sorular doğrultusunda hala yazmaya devam edebiliriz. Bizim yazılarımıza eklemek istedikleriniz varsa bize yazın. Onları buradan diğer okuyucularımızla da paylaşalım.

Bize ulaşabilmeniz için e-posta adresimiz:

evlivemutlu@yahoo.com.tr

İlgili Yazılar:

Kıskançlığın Çözümü 2

Kıskançlığın Çözümü 1

Kıskançlığın Nedenleri

Kıskançlığın Doğası

Kıskançlık

15 Mayıs 2008 Perşembe

KISKANÇLIĞIN ÇÖZÜMÜ 2

Kendi deneyimlerimizde kıskanç olan eşin terk edilmekten ve eşlerinin başkasına bağlanması fikri yüzünden çok kaygılandıklarını ve korktuklarını fark ettik. Bu korku ve kaygılar eşte derin bir güvensizliğe ve “diken üstünde” bir yaşama teşvik ediyordu. Eşin kıyafetleri kontrol ediliyor, telefon konuşmaları gizlice dinleniyor, mesajlar kontrol edilmek isteniyor, sık sık aranarak o anda nerede ve kimlerle olduğu saptanmaya çalışılıyordu.

Kıskançlık konusuna başlarken anlattığımız hikayedeki bayan, eşinin bir başkasına ilgi duymasının kendisini nasıl etkileyebileceğini şu örneklere benzer sözlerle tarif ediyordu: “Ben mahvolurum!”, “İnsanların yüzüne (akrabalarımın-arkadaşlarımın) yüzüne nasıl bakarım!”, “Herkes bana bakacak ve ne kadar kötü bir kadın yada erkek ki kocası yada karısı onu terk etti diyecek!”, “Bu utançla nasıl başa çıkarım!”, “Beni başka kim sever, ve hayatım boyunca da yalnız kalırım!” Bu düşünceler onu çok zorluyordu.

Güveni bina etmek ve kıskançlıkla başa çıkmak için yukarıda örneğini verdiğimiz korkularımızla ve kaygılarımızla yüzleşmemiz gereklidir. Bu korku ve kaygıları kontrol altına alırsak kıskançlığımızı da daha fazla kontrol edebiliriz.

Kaygıları ve korkuları ile başa çıkan kişiler, ilişkilerinin içindeyken o olmazsa ben mahvolurum, biterim, rezil olurum derlerken sonraları bu duyguları boş, anlamsız ve gerçek dışı sözler olarak nitelendiriyorlar.

Güvenin bina edilmesi ve kıskançlığın giderilmesi zihinsel bir değişimin sonucudur. Düşüncelerimiz yenilenmeli ve hayata farklı bir pencereden bakmayı öğrenmeliyiz.

Hiçbirimizin ilişkisi bir anne ile onun karnındaki bebeğin ilişkisi gibi değil. Bizler birbirimize bağlıyız ama birbirimize bağımlı değiliz. Eğer eşimiz bir gün bizi terk etse bile hayat devam eder. Hiç de mahvolmayız, yok olmayız veya ölmeyiz. Doğru kolay olmaz ve düşündüğümüz kadar da zor olmaz.

Eşiniz gerçekten bir gün siz aldatır da giderse, yani şimdi içinde yaşadığınız hayat tamamen altüst olursa, yeni bir hayata başlayabilirsiniz. Çevrenizde yeni yollar bulursunuz, size yol gösteren, yardımcı olan insanlar olur, şimdiye kadar fark etmediğiniz olanakları keşfedersiniz, önünüze yeni yollar, kapılar açılır. Asla yapamam dediğiniz şeyleri aslında yapabileceğinizi görürsünüz (Bir iş bulup çalışmak gibi). Kendi ayaklarınız üzerinde durabilir ve zor da olsa farklı ama yeni bir hayata başlayabilirsiniz.

14 Mayıs 2008 Çarşamba

(4) KISKANÇLIĞIN ÇÖZÜMÜ 1

Bundan sonraki bir kaç yazıda özellikle eşi tarafından kıskanılan kişilerin de uygulayacağı genel prensipler üzerinde duracağız. Eğer eşinizin sizi gereksiz yere kıskandığını düşünüyorsanız ve bununla başa çıkmak istiyorsanız lütfen buradaki önerilerimizi dikkate alın.

Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi kıskançlık güvensizliği tetikler. Eşlerin birbirlerine karşı güvensizlikleri ilişkiye zarar verir. Güvensizlik sevgiyi yontar, kuşku-şüpheyi artırır, gizliliği tetikler, bağlılığı engeller. Sadece evlilik ilişkisinde değil herhangi bir ilişkide (arkadaşlık, ortaklık gibi) güven yoksa ilişki gelişemez, amaca ulaşılamaz ve başarı sağlanamaz.

Dolayısıyla kıskançlıkla mücadele etmek için en temel hedef güvenin bina edilmesi olmalıdır.

Güvenin bina edilmesi için en iyi yol takım çalışmasıdır. Eşler sorunla ilgili karşı tarafı suçlamadan kendi üzerine düşeni yapmaya karar vermelidir. Başka bir deyişle bir eşin diğerine güvenmesi sadece bir tarafın sorunu değil ama iki tarafında da sorunudur. Eşler kıskançlık sorunuyla karşı karşıya kaldıklarında birlikte çalışma kararlığını gösterirlerse sorundan daha kolay ve olgunlaşarak kurtulurlar.

Bundan sonraki yazıda sizlerle güveni anlamak ve güveni bina etmek üzerine yazacağız.

Bize yorum, görüş ve sorularınızı evlivemutlu@yahoo.com.tr adresi aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.

13 Mayıs 2008 Salı

(3) KISKANÇLIĞIN NEDENLERİ

Bazı durumlarda kıskançlık özellikle yaşanmış bir olaydan sonra açığa çıkar. Size kıskançlık başlığı altında anlattığımız kişide kıskanan bayan eşini daha önce kendisine bir arkadaşının telefonla haber vermesi üzerine başka bir bayanla sokakta görmüştü. Bunu kocası her ne kadar o bayanla ilişkisini bir konuda yardım etmek vs gibi açıklamaya çalışsa bile bayan rahatlamamış, “unuttum” dese bile hala içinden atamamıştı.

Bazı durumlarda da geçmişte ve eşle ilgili olmayan deneyimlere bağlı olarak kıskançlık yaşanır. Örneğin evlenmeden önceki bir ilişkide kişi aldatılmış veya terkedilmişse evliliğinde aynı şeyin tekrar başına gelmesinden korkacak ve bu onda kıskançlığın açığa çıkmasına, eşini aşırı korumaya ve kontrol etmeye itecektir. Yani temelde var olan güvensizliğin sonucu olarak evlilikte kıskançlık olabiliyor. (Güvensizlik konusuna gelecek yazılarımızda değineceğiz.)

Bizim deneyimlerimiz güvensizliğin sonucunda açığa çıkan ve kronik (yani yerleşmiş, bir gerekçe olmadan güçlü bir şekilde hissedilen ve kişiyi yönlendiren) diyebileceğimiz kıskançlığın eğitimle de ilgili olabileceğini gösteriyor. Eşlerine karşı güvensiz olan anne veya babalar veya büyükler tarafından etkilenen çocuklar da büyüdüklerinde ve evlendiklerinde benzer düşünceleri, duygu ve davranışları sürdürebiliyorlar. Çevrelerinde böyle bir modelle büyümüş olan çocuklar büyüdüklerinde bu modeli takip edebiliyorlar.

Bazı durumlarda da kıskançlık kişiliğin bir özelliği olarak görülüyor. Kişi sadece eşine karşı kıskanç değil ama her şeyini aşırı koruyucu, kontrol edici olabiliyor. Bencil ve başkalarını kendisine ve sahip olduklarına karşı bir tehdit unsuru olarak görebiliyor. Aşı derecesi psikiyatrik sorunlara kadar gidebilecek bu gibi kişilerde belirli bir seviyede sosyal hayatın içerisinde varlıklarını devam ettiriyorlar çok da fazla göze batmadan.

İlgili yazılar:

(1) Kıskançlık

(2) Kıskançlığın Doğası