26 Mayıs 2008 Pazartesi

KÜRTAJ (3)

Kürtajın Etkisi

Kürtajı bir doğum kontrol yöntemi olarak görmek ve istenmeyen bir gebelik anında kürtaja başvurmak ne fiziksel olarak nede psikolojik olarak sağlıklı bir yoldur. Biraz sonra da değinileceği gibi kürtaj bireyleri bedensel, düşünsel, sosyal ve duygusal olarak olumsuz etkilemektedir. Tabi ki mutlaka göz önünde bulundurulması gereken yön ise kürtajın ahlaki/ruhsal/moral boyutudur. İnsan sosyal, biyolojik ve fiziksel bir varlık olduğu kadar aynı zamanda din bilim açısından ruhsal bir varlıktır da. Kişiler ruhsal (var olan yaratıcı Tanrı’nın bakışı ve bu bakışın kürtaj yaptırana etkisi) olarak da kürtajın etkisinde kalırlar. Günümüzde kürtajı bu boyutla değerlendirmek çoğunluk tarafından dar kafalılık, gericilik olarak yorumlansa bile biz (bu suçlamaları da göze alarak) kürtajın ruhsal yönüne ilerleyen yazılarımızda özellikle değineceğiz.

Bazı bayanlar kürtajla birlikte bir rahatlama yaşamakla birlikte pek çok bayan da duygusal sorunlar yaşamaktadırlar. Bir araştırmanın verilerine göre kürtaj yaptıran kadınların yüzde 47,3'ü sonrasında çok büyük bir pişmanlık yaşarlarken yüzde 36'sı daha iyi hissetmektedirler. Geri kalan bölüm duygularından emin değil.

Çoğunluğun yaşadığı pişmanlık kişilerde depresyon, gece kabusları, ilişkilerde sorunların ortaya çıkmasını tetiklemektedir. Yani, kürtaj olan bayanların çoğunluğu depresyon, kaygı bozuklukları, uykusuzluk, durdurulamayan ağlama nöbetleri, umutsuzluk, aşırı hassaslık, ve konsantrasyon bozuklukları yaşamaktadırlar. Bu sorunların sonucu olarak kişiler arası ilişkilerde de açığa çıkan zorlanmalar ve sorunlar kürtajın normal sonucu olarak göze çarpmaktadır. Özellikle gizli bir şekilde yapılan kürtaj durumlarında kişi çevrenin yardım ve desteğinden de mahrum olduğu için sorunlar daha derin ve yoğun şekilde açığa çıkmaktadır.

Bazı bayanlar kürtaj sonrası ortaya çıkan belirtileri sadece bir süre gösterirlerken pek çoğu bunları uzunca bir süre hatta kalıcı bir şekilde göstermektedirler. Kalıcı bir şekilde gösterilen bu rahatsızlıklar klinik depresyon, anksiyete bozuklukları, madde bağımlılığı, yeme bozuklukları, cinsel sorunlar gibi rahatsızlıklardır. Kürtaj yaptırmadan önce bu sorunları yaşayan bayanların kürtajla birlikte sorunlarında artma ve yoğunlaşma olduğu görülmektedir.

Ancak uzun dönemli psikolojik ve psikiyatrik tedavinin gerektiren bu sorunların yanı sıra bebek ve çocuklardan uzak durma, hamilelik korkusu veya hamilelikten kaçınma, veya tam tersine kaybedilen bebeğin yerini doldurmak amacıyla bir an önce hamile kalma arzusu ve çabası da görülebilmektedir. Aynı zamanda tekrarının kontrol edilemediği anılar veya kabuslarla da kendisini gösteren rahatsızlığa bütün olarak kürtaj sonrası sendromu (KSS) denmektedir.

İlgili Yazılar
Kürtajla ilgili bazı rakamlar
Kürtajın nedenleri

Kürtajla ilgili bize yazın

25 Mayıs 2008 Pazar

KÜRTAJ (2)

Kürtajın Nedenleri

Araştırma sonuçlarına göre kürtajların büyük bir bölümü hamileliğin 12 haftasından önce meydana gelmektedir. Hamileliğin 12. haftasından sonra meydana gelen kürtajların genel olarak tıbbi bir nedenle olduğu iddia edilmektedir. %52 oranındaki kürtaj hamileliğin 9. haftasından önce, %25’i 9-10. haftalarda, %12’si 11-12. haftalarda, %6’sı 13-15. haftalarda, %4’ü 16-20. haftalar arasında ve %1’i de 20. haftadan sonra yapılmakta.

Bazı durumlarda kürtajın bebekte veya annede var olan bir tıbbi sorun sonucu olarak ve mecburen yapıldığı düşünülürken veya tecavüz vakalarında ortaya çıkan gebeliği sona erdirmek için kullanılırken temel sebebin sosyal ve ekonomik olduğu göze çarpmaktadır. %75’i doğacak bebeğin iş, eğitim veya diğer sorumlulukları zorlayacağına inanılarak kürtaj olmaktadırlar. Aynı sayıda birey bir çocuk sahibi olmayı kaldıracak ekonomik durumlarının olmadığını iddia etmektedirler. %50’lik bölüm ise toplum baskısı, çocuğun aile düzenlerini bozacağı iddiasıyla kürtaj yaptırmaktadırlar.

Önümüzdeki Yazı KÜRTAJIN ETKİLERİ...

iLGİLİ DİĞER YAZILAR
Kürtajla İlgili Bazı Rakamlar
Kürtajın nedenleri
Kürtajla ilgili bize yazın


24 Mayıs 2008 Cumartesi

KÜRTAJ (1)

BAZI RAKAMLAR

Dünya sağlık örgütünün 2005 yılında yayınladığı rakamlara gore bugün dünyada her yıl yaklaşık 50 milyon bebek kürtaj sonucu ölüyor. Kürtaj sırasında sadece bebekler ölmüyor. Aynı zamanda bir günde 200'ün üzerinde kadın kürtaj sebebiyle ölüyor.

Türkiye'de durum çok farklı değil. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması'nın 2003 raporuna göre, Türkiye'deki her 100 gebelikten 15'i istenmediği için sonlandırılıyor. Ülkemizde kürtaj oranının diğer ülkelere nazaran hızla arttığı belirtilen raporda yaş gruplarına göre kürtaj olma oranları da veriliyor. Buna göre, kürtaj oranı 15-19 yaş grubunda yüzde 6, 20-24 yaş grubunda yüzde 7, 25-29 yaş grubunda yüzde 20, 30-34 yaş grubunda yüzde 27, 35-44 yaş grubunda yüzde 38 ve 45-49 yaş grubunda yüzde 42.

Ülkemiz için anlaşılması zor olan ve acı veren şey ise küçük yaşta hamile kalan ve bebekten kurtulmak isteyenlerin durumu. Doğal olarak alacakları tepkiden korktukları için bebeklerinden sessizce kurtulmak istiyorlar ve ebeveynlerinden habersiz olarak kısa zaman içinde kürtaj olup sonra evlerine dönebiliyorlar. Ülkemizde kürtaj yaşı en az 18. Ancak, duyumlara gore 14-15 yaşındaki kızlar yasadışı yollarla gizli bir şekilde kürtaj yaptırıyorlar. Ve bunların sayılarıyla ilgili tabi ki sağlıklı bir rakam bulmak neredeyse imkansız.

Başka bir araştırmanın verilerine göre ise kürtaj yaptıran kadınların yüzde 47,3'ü çok pişmanken yüzde 36'sı değil. Geri kalan kısmı da duygularından emin değil.

Bu rakamlar herhalde neden kürtaj konusunu dikkate aldığımızı ve üzerine eğilmek istediğimizi biraz anlatıyor.

Bebeklerin de yaşamaya hakları var. Her ne kadar bunu kendileri söyleyemese de…
Bu konuda yazmaya devam edeceğiz.
İlgili Yazılar

Kürtajla ilgili bazı rakamlar
Kürtajın nedenleri

Kürtajla ilgili bize yazın

19 Mayıs 2008 Pazartesi

KAYNANALARLA SORUNLU İLİŞKİLER

Aşağıda kaynanızla ilişkinizde size yardımcı olabilecek bazı temel ama basit öneriler var. Biliyoruz kötü bir ilişki kolay bir şekilde düzeltilemezler. Ama iyi niyetlilikten vazgeçmemek ve doğru olanlara odaklanmak ve onları yerine getirmek biraz uzun sürse bile olumsuz ilişkilerdeki zehirin akmasına ve iyilişmenin gelmesine kapıyı açar. Dar ama etkili bir yoldur bu.
  • Gülümseyin. Somurkan bir yüz hali gerginliği ve stresi tetikler. Ama güler yüz insanları rahatlatır ve stresi azaltır.
  • Konuşmadan veya yapmadan önce sözlerinizi veya davranışlarınızı tartın. "Bu şekilde yapmam veya konuşmam ona yardım eder mi yoksa kızdırır veya üzer mi?" diye düşünmek ilişkiyi daha da zor durumu getirecek durumları önceden engellemenize yardım edebilir.
  • Tartışma anlarında asla sesinizi yükseltmeyin. Sakin ve yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya dikkat edin. Bu hemen olmaz, zaman gereklidir. Ama kararlı olursanız bir süre sonra en zor zamanlarda bile sakin ve yumuşak kalabilirsiniz.
  • Yanlış yaptığınızda özür dileme konusunda hızlı davranın.
  • Kaynananızı diğer insanların önünde küçük düşürecek şeylerden kaçının. Onun arkasından bile olsa olumsuz bir şekilde konuşmayın.

16 Mayıs 2008 Cuma

ALDATMAYA FARKLI BİR BAKIŞ

Aldatmayı genellikle evlilik ilişkisine üçüncü şahısların katılması durumu olarak algılarız. Eşlerden birisinin bir başkasıyla cinsel olarak birlikte olması durumudur. Bu tanımlamaya tamamen katılmakla birlikte aldatmanın farklı bir yönüne değinmek isteriz bu yazıda.
Bize göre aldatma geniş anlamıyla eşlerin birbirlerine vermeleri gereken zamanı başka yerlerde kullanmalarıdır. Bu her şey olabilir, iş, arkadaşlar, bir futbol takımı, televizyondaki diziler, akrabalar-yakınlar vb. Eşimiz bize ihtiyaç duyarken biz onunla olmak yerine farklı yerlerde ve farklı kişilerleysek onu aldatıyoruz demektir.
Bunun pekçoklarının duymaya alıştığı bir tanımlama olmadığının farkındayız. Ama aslında eşimizle olmamız gerekirken başka yerlerde ve kişilerle zaman geçirdiğimizde eşlerinizin ne hissedeceklerini onlara sorarsanız, cevaplarından ne kadar da haklı olduğumuzu anlayacaksınız.
Onlara ihtiyaç duydukları bir zamanda eşlerinin başka şeylerle ilgilenmeleri kadınları veya erkekleri cinsel aldatmada olduğu kadar derinden etkilemese bile onları incittiği kesin. Bu durumdaki eşler kendilerini önemsiz, değer verilmemiş, sevilmemiş hissediyorlar. Eşleri gözünde önemlerini sorguluyorlar ve değerlerini hakkında kafalarında soru işaretleri oluşuyor.
Bir örnek vermek gerekirse: Yorgun bir iş gününün ardından eve geldiğinde önüne yemeği acele konulan ve konuşulmak ve ilgilenilmek yerine TV'deki bir diziye eşini kaptıran bir eş eşinin kendisine mi yoksa dizilere me daha çok önem verdiğini sorgulayabiliyor. Aynı şekilde maç tutkusu yüzünden haftanın birden fazla gününü eşinin ihtiyaçlarıyla ilgilenmek yerine TV karşısında geç saatlere kadar spor programları izleyerek geçiren bir koca eşini ihmal etmiş oluyor. Bu eşinin onun sadakatini sorgulamasına neden olabiliyor.
Evlendiğimiz zaman her durumda eşlerimizin bizim için en öncelikli kişiler olacakları sözünü vermiş oluyoruz. İşte onlar yerine farklı yerlerde veya farklı şeylerle harcadığımız zaman onlardan çalınmış zaman gibi. Onların hakkını farklı bir yerde/şekilde kullanmış oluyoruz. İşte bu yönüyle bu tip davranışları da aldatma katagorisinde değerlendiriyoruz.

KISKANÇLIĞIN ÇÖZÜMÜ 3

Sizlere güvenin nasıl bina edileceği üzerine yazmaya devam ediyoruz.

Güven açıklıkla, dürüstlük-şeffaflık ile bina edilir. Kişiler birbirlerine dürüst olmaları, duyguları, düşünceleri birbirleriyle paylaşmaları karşılıklı güveni artırırken gizlilik artıkça güven azalır. Kişiler eşlerinin kafalarında, kalplerinde ve kişisel hayatlarında geçenleri anladıklarını düşünmedikleri zaman, sırlar ve gizlilikler arttıkça eşlerine daha az güvenirler.

Dolayısıyla eşlerimizle dürüst ve açık olmak aklımızdaki ve yüreğimizdekileri paylaşmak ilişkimizde güveni artırır ve kıskançlığı azaltır.

Eşinizin size olan güveninin artması için bir araya geldiğinizde o size sormadan siz anlatın neler olup bittiğini. Gününüzün nasıl geçtiğini, nasıl olaylar yaşadığınızı, kimlerle ve nasıl zaman geçirdiğinizi, neler olduğunu eşinizle paylaşın. Planlarınız, düşünceleriniz hakkında daha size sorulmadan anlatın.

Eğer işiniz gereği evden uzaklaşmanız gerekiyorsa ve birkaç gün veya gece evinizden uzakta kalmak zorunda kalıyorsanız, özellikle de eşiniz sizi kıskanıyorsa, sık sık arayıp biraz yukarıda da sözünü ettiğimiz şekilde onunla konuşun ve bilgilendirin. Konuşmanız bittiğinde bir sonraki görüşme için de bilgi verin. Örneğin: “Şimdi bir toplantıya gireceğim. Ama toplantı bittiği zaman/ otele gittiğim zaman/ yada saat 8 de seni tekrar ararım.” deyin ve dediğinizi yapın.

Güven aynı zamanda istikrarla bina edilir. Söz verip sözünüzü tutarsanız, evinize belirli zamanlarlarda gelip belirli zamanlarda çıkarsanız, arkadaş-sosyal çevreniz çok sık değişmezse, gittiğiniz-görüştüğünüz çevreler çok sık değişmezse yani sosyal olarak, düşünsel ve duygusal olarak istikrarlı olursanız eşinizin size daha çok güvenmesini sağlarsınız. Sizinle ilgili kurgular ve senaryolar üretebileceği şekilde yaşarsanız, hayatınızda değişimler ve yenilikler çok olursa onun kuşkusunu artırırsınız. Kuşku kıskançlığı tetikler.

Aynı zamanda doğru ve iyi bir iletişim de güveni artırır. Göz göze bakmak, aynı zamanda el tutmak ve yumuşak bir ses tonuyla ve nazik sözcüklerle konuşmak güveni artırır. Kötü iletişim güvensizliği dolayısıyla da kıskançlığı artırır.

Şimdilik kıskançlık ve güven konusunda yazacaklarımız bu kadar. Ama sizden gelecek görüş, öneri ve sorular doğrultusunda hala yazmaya devam edebiliriz. Bizim yazılarımıza eklemek istedikleriniz varsa bize yazın. Onları buradan diğer okuyucularımızla da paylaşalım.

Bize ulaşabilmeniz için e-posta adresimiz:

evlivemutlu@yahoo.com.tr

İlgili Yazılar:

Kıskançlığın Çözümü 2

Kıskançlığın Çözümü 1

Kıskançlığın Nedenleri

Kıskançlığın Doğası

Kıskançlık

15 Mayıs 2008 Perşembe

KISKANÇLIĞIN ÇÖZÜMÜ 2

Kendi deneyimlerimizde kıskanç olan eşin terk edilmekten ve eşlerinin başkasına bağlanması fikri yüzünden çok kaygılandıklarını ve korktuklarını fark ettik. Bu korku ve kaygılar eşte derin bir güvensizliğe ve “diken üstünde” bir yaşama teşvik ediyordu. Eşin kıyafetleri kontrol ediliyor, telefon konuşmaları gizlice dinleniyor, mesajlar kontrol edilmek isteniyor, sık sık aranarak o anda nerede ve kimlerle olduğu saptanmaya çalışılıyordu.

Kıskançlık konusuna başlarken anlattığımız hikayedeki bayan, eşinin bir başkasına ilgi duymasının kendisini nasıl etkileyebileceğini şu örneklere benzer sözlerle tarif ediyordu: “Ben mahvolurum!”, “İnsanların yüzüne (akrabalarımın-arkadaşlarımın) yüzüne nasıl bakarım!”, “Herkes bana bakacak ve ne kadar kötü bir kadın yada erkek ki kocası yada karısı onu terk etti diyecek!”, “Bu utançla nasıl başa çıkarım!”, “Beni başka kim sever, ve hayatım boyunca da yalnız kalırım!” Bu düşünceler onu çok zorluyordu.

Güveni bina etmek ve kıskançlıkla başa çıkmak için yukarıda örneğini verdiğimiz korkularımızla ve kaygılarımızla yüzleşmemiz gereklidir. Bu korku ve kaygıları kontrol altına alırsak kıskançlığımızı da daha fazla kontrol edebiliriz.

Kaygıları ve korkuları ile başa çıkan kişiler, ilişkilerinin içindeyken o olmazsa ben mahvolurum, biterim, rezil olurum derlerken sonraları bu duyguları boş, anlamsız ve gerçek dışı sözler olarak nitelendiriyorlar.

Güvenin bina edilmesi ve kıskançlığın giderilmesi zihinsel bir değişimin sonucudur. Düşüncelerimiz yenilenmeli ve hayata farklı bir pencereden bakmayı öğrenmeliyiz.

Hiçbirimizin ilişkisi bir anne ile onun karnındaki bebeğin ilişkisi gibi değil. Bizler birbirimize bağlıyız ama birbirimize bağımlı değiliz. Eğer eşimiz bir gün bizi terk etse bile hayat devam eder. Hiç de mahvolmayız, yok olmayız veya ölmeyiz. Doğru kolay olmaz ve düşündüğümüz kadar da zor olmaz.

Eşiniz gerçekten bir gün siz aldatır da giderse, yani şimdi içinde yaşadığınız hayat tamamen altüst olursa, yeni bir hayata başlayabilirsiniz. Çevrenizde yeni yollar bulursunuz, size yol gösteren, yardımcı olan insanlar olur, şimdiye kadar fark etmediğiniz olanakları keşfedersiniz, önünüze yeni yollar, kapılar açılır. Asla yapamam dediğiniz şeyleri aslında yapabileceğinizi görürsünüz (Bir iş bulup çalışmak gibi). Kendi ayaklarınız üzerinde durabilir ve zor da olsa farklı ama yeni bir hayata başlayabilirsiniz.

14 Mayıs 2008 Çarşamba

(4) KISKANÇLIĞIN ÇÖZÜMÜ 1

Bundan sonraki bir kaç yazıda özellikle eşi tarafından kıskanılan kişilerin de uygulayacağı genel prensipler üzerinde duracağız. Eğer eşinizin sizi gereksiz yere kıskandığını düşünüyorsanız ve bununla başa çıkmak istiyorsanız lütfen buradaki önerilerimizi dikkate alın.

Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi kıskançlık güvensizliği tetikler. Eşlerin birbirlerine karşı güvensizlikleri ilişkiye zarar verir. Güvensizlik sevgiyi yontar, kuşku-şüpheyi artırır, gizliliği tetikler, bağlılığı engeller. Sadece evlilik ilişkisinde değil herhangi bir ilişkide (arkadaşlık, ortaklık gibi) güven yoksa ilişki gelişemez, amaca ulaşılamaz ve başarı sağlanamaz.

Dolayısıyla kıskançlıkla mücadele etmek için en temel hedef güvenin bina edilmesi olmalıdır.

Güvenin bina edilmesi için en iyi yol takım çalışmasıdır. Eşler sorunla ilgili karşı tarafı suçlamadan kendi üzerine düşeni yapmaya karar vermelidir. Başka bir deyişle bir eşin diğerine güvenmesi sadece bir tarafın sorunu değil ama iki tarafında da sorunudur. Eşler kıskançlık sorunuyla karşı karşıya kaldıklarında birlikte çalışma kararlığını gösterirlerse sorundan daha kolay ve olgunlaşarak kurtulurlar.

Bundan sonraki yazıda sizlerle güveni anlamak ve güveni bina etmek üzerine yazacağız.

Bize yorum, görüş ve sorularınızı evlivemutlu@yahoo.com.tr adresi aracılığıyla ulaştırabilirsiniz.

13 Mayıs 2008 Salı

(3) KISKANÇLIĞIN NEDENLERİ

Bazı durumlarda kıskançlık özellikle yaşanmış bir olaydan sonra açığa çıkar. Size kıskançlık başlığı altında anlattığımız kişide kıskanan bayan eşini daha önce kendisine bir arkadaşının telefonla haber vermesi üzerine başka bir bayanla sokakta görmüştü. Bunu kocası her ne kadar o bayanla ilişkisini bir konuda yardım etmek vs gibi açıklamaya çalışsa bile bayan rahatlamamış, “unuttum” dese bile hala içinden atamamıştı.

Bazı durumlarda da geçmişte ve eşle ilgili olmayan deneyimlere bağlı olarak kıskançlık yaşanır. Örneğin evlenmeden önceki bir ilişkide kişi aldatılmış veya terkedilmişse evliliğinde aynı şeyin tekrar başına gelmesinden korkacak ve bu onda kıskançlığın açığa çıkmasına, eşini aşırı korumaya ve kontrol etmeye itecektir. Yani temelde var olan güvensizliğin sonucu olarak evlilikte kıskançlık olabiliyor. (Güvensizlik konusuna gelecek yazılarımızda değineceğiz.)

Bizim deneyimlerimiz güvensizliğin sonucunda açığa çıkan ve kronik (yani yerleşmiş, bir gerekçe olmadan güçlü bir şekilde hissedilen ve kişiyi yönlendiren) diyebileceğimiz kıskançlığın eğitimle de ilgili olabileceğini gösteriyor. Eşlerine karşı güvensiz olan anne veya babalar veya büyükler tarafından etkilenen çocuklar da büyüdüklerinde ve evlendiklerinde benzer düşünceleri, duygu ve davranışları sürdürebiliyorlar. Çevrelerinde böyle bir modelle büyümüş olan çocuklar büyüdüklerinde bu modeli takip edebiliyorlar.

Bazı durumlarda da kıskançlık kişiliğin bir özelliği olarak görülüyor. Kişi sadece eşine karşı kıskanç değil ama her şeyini aşırı koruyucu, kontrol edici olabiliyor. Bencil ve başkalarını kendisine ve sahip olduklarına karşı bir tehdit unsuru olarak görebiliyor. Aşı derecesi psikiyatrik sorunlara kadar gidebilecek bu gibi kişilerde belirli bir seviyede sosyal hayatın içerisinde varlıklarını devam ettiriyorlar çok da fazla göze batmadan.

İlgili yazılar:

(1) Kıskançlık

(2) Kıskançlığın Doğası

(2) KISKANÇLIĞIN DOĞASI

Kıskançlık Tanrı’nın bize verdiği en güzel duygulardan bir tanesidir. Yani özde kıskançlık iyidir.

Neden?

  • Sahip olma ve sahip çıkmaya sebep olur. Eğer kıskanç olmasaydık hiç birimizi kendimize ait olan bir şeyi korumak istemezdik veya tutmak istemezdik. Kıskançlık kişilerde sahip çıkmak, korumak ve kayırmak halinin açığa çıkmasına neden olur.
  • Bir diğer yönüyle de kıskançlık sevgiyi alevlendirir. Eşler, yatak ilişkisi de dahil, kıskançlıkla birbirlerine olan yakınlıkları artıyor, hizmet, değer aracılığıyla sevgi gelişiyor ve güçleniyor.
  • Kıskançlık aynı zamanda rekabete de neden olur ki rekabet bir noktaya kadar çok faydalı. Kendimizi geliştirmemize, çevremizi geliştirmemize yardım eder. Başarıyı, daha iyiyi ve güzeli motive eder, harekete geçirir. Günümüzdeki pek çok yenilik ve gelişme rekabetin sonucudur. Düşünsenize, insanlar arasında hiçbir zaman rekabetin olmadığı bir durumu. Bizler bugün kariyerlerimizde, hayatlarımızda olduğumuz yerlerde olur muyduk? Bugün dünya sahip olduklarına sahip olur muydu? Eşler de bazı durumlarda kıskançlık sebebiyle gelişiyorlar. Eşlerini kıskandıkları için kendi bakımlarına daha fazla önem veriyorlar. Daha iyi giyiniyorlar, görünüşlerine dikkat ediyorlar veya kendilerini geliştirecek alanlara kayıyorlar.

Dolayısıyla kıskançlığı zararlı bir durum olarak alıp kötülemek ona haksızlık etmek olur. Siz eşinizi bazen kıskanıyorsanız, ve bu onunla olan ilişkinizde ve kendinize bakışınızda sizi güçlendiriyor ve yeniliyorsa bu iyi. Bu tip faydalı kıskançlık ilişkide baskıya neden olmaz, çoğu zaman konuşulmalarına bile gerek yoktur. Ama konuşulduklarında ilişkiye eğlence, güzellik katarlar.

12 Mayıs 2008 Pazartesi

(1) KISKANÇLIK

Geçen günlerde tanıştığım, güler yüzlü, şen şakrak dışarıdan bakıldığında ne kadar canlı, ne kadar mutlu, ne kadar enerjik diyeceğimiz bir bayan evliliği hakkında konuşmaya başladı.

Dört yıldır evlilerdi. Birbirlerini severek evlenmişlerdi ve evlilikleri her açıdan çok iyi gidiyordu. Ama son zamanlarda kocasına karşı aşırı bir kıskançlık duymaya başlamıştı. İşi gereği kocası sürekli gelen-giden müşterilerle meşgul olmaktaydı. Müşterilerin pek çoğu erkekti ama bazıları şık giyimli, güzel, çekici bayanlardı. Kafasını sürekli eşi ve onun çevresindeki bayanlarla ilgili sorular ve garip senaryolar kurcalıyordu. Acaba kocası onlarla ilgileniyor muydu? Onlar kocasıyla ilgileniyorlar mıydı? Acaba kocası kendisini hiç aldattı mı? Aldatır mı?

Sorular aklını kurcalıyordu ve rahatsız ediyordu?

Sadece bu sorular değil ama eşine karşı davranışları da değişmeye başladı. Ona karşı bir güvensizlik oluşmuştu. Gün içerisinde sık sık kocasını arıyor ve nerede, kimlerle olduğuyla ilgili detaylı sorular soruyordu. Pek çok zaman kocası bu telefonlardan rahatsız olmuyordu. Ama bazı zamanlar işi açısından uygun olmuyordu. Tam bir müşteriye hizmet ederken telefon geldiğinde kocası ya cevap vermiyor veya konuşmasını çok kısa keserek kapatıyordu.

Bu bayanı daha da rahatsız ediyordu. Bazen üst üste telefon edip eşinin yanındakinin kim olduğunu merak ediyor ve müşterilerle ilgili sorular soruyordu. Ama eşinin cevapları onu tatmin etmiyor akşama eve geldiğinde detaylı sorularla sanki bir suçluyu sorgulayan sorgu polisi gibi davranıyordu.

Eşi sonunda patladı. Artık bu kadar sıkıştırmaya dayanamıyordu. “Yapmadım ama yeter artık! Sen böyle davranınca yapmak geliyor içimden!”.

Bu duygu düşünce ve davranışların ona, eşine ve evliliklerine zarar verdiğini görebiliyordu. Ama yine de kendisini kontrol edemiyordu. Kıskançlığından nasıl kurtulacağını, bunun mümkün olup olmadığını merak ediyordu.

Baylar ve bayanlarla bir araya geldiğimizde, ister evli ister bekar olsunlar sık sık dile getirdikleri ve yardımımızı istedikleri konuların bir tanesi kıskançlık. Kıskançlık sadece evlilikte yaşanan bir duygu değil. Hepimizin de çok iyi bildiği gibi, bir iş yerindeki çalışanlar arasında, bir sınıfta öğrenciler arasında olduğu gibi, kendilerini başkalarıyla rekabet halinde hissedenlerin olduğu her yerde rastlanan, rastlanabilecek bir duygu-düşünce-davranış durumu aslında.

Evlilikte kıskançlık evliliğin ve sevginin başka birinin varlığı tarafından tehdit altında olduğu durumda açığa çıkmaktadır. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi eşlerden birisi üçüncü şahıslar tarafından evliliklerinin, eşlerinin kendilerine olan sevgilerinin veya bağlılıklarının tehlike altında olduğunu düşündüklerinde, hissettiklerinde kıskanmaya başlıyorlar ve bu onların davranışlarını, düşüncelerini körüklüyor.

Önümüzdeki birkaç yazıda bu konuya eğilmeyi istiyoruz. Kıskançlığı anlamaya ve aşırı kıskanan veya kıskanılan çiftlere yardımcı olmayı umuyoruz. Sizler de yorumlarınız, soru ve örneklerinizle konuyu zenginleştirebilirsiniz. Yazılarınız, soru ve örnekleriniz için: evlivemutlu@yahoo.com.tr

11 Mayıs 2008 Pazar

ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN!

Anneler günündeyiz. Yani annelerimize sevgi ve minnettarlığımızı göstermek için iyi bir gündeyiz. Hergünü, özellikle de özel günleri (doğum günlerini, yıl dönümlerini vb) sevgimizi ilan etmek için bir fırsat olarak kullanabiliriz.
Mutlaka bunu yapacaksınız. Ama ben bugün dikkatinizi başka bir yöne çekmek isterim.
Anneniz 50'sinin üzerindeyse büyük ihtimalle geriye bakıp hayatta neler becerip beceremediğini, anlamlı bir hayat yaşayıp yaşamadığını sık sık sorgulayacaktır. Kendilerini başarısız görürse ve geriye dönüp baktıklarında onlara kıvanç veren şeyler görmezse duygusal ve düşünsel olarak zorlanabilir.
Bizler onlara minnettarlığımız ve sevgimizi ifade ettiğimizde kendi değerlerini ve güvenlerini artırmış; onlara "Bana annelik ettiğin, bana baktığın ve büyüttüğün için sana çok minnettarım!" dediğimizde onları güçlendirmiş ve "tazelemiş" oluruz. Bunu yaptığımızda, onlar için hayat daha anlamlı, verimli ve gelecek daha güzel görünür. Bu onların hem bedensel ama hem de duygusal, düşünsel ve ruhsal sağlıklarına yardım eder. Onları hayata sarılmak ve devam etmek için teşvik eder.

O halde onların daha sağlıklı ve mutlu olabilmeleri fırsatının elimizde olduğu bir gündeyiz. Sadece hediye verdiğimizi ve günlerini kutladığımızı değil ama onları her açıdan tazeleme şansına sahip olduğumuzu da fark ettiğimiz bir gün olsun bugün.

8 Mayıs 2008 Perşembe

BİZE YAZIN

Sevgili dostlar,
İlginiz için çok teşekkür ediyoruz. Sizlere daha etkin bir şekilde ulaşmak ve yazılarımızda daha çok sizin ihtiyacını hissettiğiniz konularda yazabilmeyi istiyoruz. Lütfen bizlere görüşlerinizi, soru ve sorunlarınızı yazın. Bizde bunlara buradan cevap verebilelim.
Bize ulaşabileceğinizi e-posta adresimiz:

evlivemutlu@yahoo.com.tr

Görüşmek umuduyla!

7 Mayıs 2008 Çarşamba

UZUN VE MUTLU EVLİLİKLER İÇİN BİR ANAHTAR

Uzun ve mutlu bir evlilik için bir anahtar ister misiniz? Eşinizden özür dilemeyi deneyin. Yaklaşık 8000 insan üzerinde yapılan bir araştırmaya göre eşlerin birbirlerinden özür dilemeye olan açıklıkları evliliklerinin uzunluğunu ve mutluluğu etkiliyor.

Uzun ömürlü bir evliliğin sırrı: eşimizin de en az bizimki kadar değerli bir bakış açısı vardır gerçeğini kabul etmek ve onları sevdiğiniz ve mutlu olmalarını istediğiniz için özür dilemeye açık olmaktır.

Eşimizden nasıl özür dileyebiliriz?

  • Pişmanlığınızı belli edin. “Sözlerimin seni çok incittiğini görüyorum. Sana öyle söylediğim için çok pişmanım.”
  • Sorumluluğunuz kabul edin. “Sana yanlış davrandığımı kabul ediyorum. Hatalıydım.”
  • Kırdığınızı onarın. “Senin için yapabileceğim bir şey var mı?” “Kendini daha iyi hissetmen için yapabileceğim bir şey var mı?”
  • Gerçek bir tövbe. Tövbe kelimesinin biraz eski moda olduğunu biliyorum. Ama yerine kullanacak başka bir kelime de bulamadığım için kullanıyorum. Tövbe kavramı genellikle Tanrı ile insan arasındaki ilişkide insanın Tanrı’ya karşı günah işlediği durumlarda bundan pişmanlığını ifade eder. Ama tövbenin diğer bir özelliliği de “Aynı yanlışı bir daha tekrarlamayacağım” sözünü de vermektir. Eşimizi incitmişsek gerçekten tövbe etmeliyiz. Yani onsan özür dilemeliyiz ama yanlış davranışı da bir daha tekrarlamamalıyız.
  • Bağışlanmayı dilemek. “Lütfen beni bağışla”, “affet beni”. Özür dilediğimiz zaman eşimiz bizden ondan bağışlanma dilediğimizi de duymalı.

Yukarıda sizlere eşinizden (yada herhangi birisinden) nasıl özür dileyebileceğinizi göstermeye çalıştık. Örneklerimiz kendi kelimelimizdi, ama sizin özür dilemeniz sizin kelimelerinizi yansıtmalı. En önemli olan unsur eşimizin bizim ne kadar ciddi olduğumuzu anlaması ve samimi olarak üzgün olduğumuzu görmesidir.

Yoksa kelimelerin hiçbir anlamı yoktur.